Aile hukuku, toplumun temel yapı taşını oluşturan aileyi düzenleyen, bireylerin en mahrem yaşam alanlarına dokunan dinamik bir hukuk dalıdır. Sosyal ve ekonomik değişimler, aile yapılarındaki dönüşümler ve Yargıtay'ın güncel içtihatları, aile hukuku mevzuatının sürekli olarak güncellenmesini ve evrim geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Özellikle boşanma süreçleri, velayet düzenlemeleri, nafaka yükümlülükleri ve evlilik birliği içinde edinilen malların paylaşımı, hem yasama organının hem de yargının üzerinde yoğunlaştığı ve yenilikler getirdiği başlıca alanlardır. Bu makalede, Türk aile hukukundaki güncel gelişmeler, özellikle sosyal medyada sıklıkla tartışılan velayet ve boşanma davalarına ilişkin iddialar da dikkate alınarak, ilgili mevzuat ve Yargıtay kararları ışığında detaylı bir şekilde incelenecektir.
Boşanma Süreçlerinde Arabuluculuk ve Yargılama Usulündeki Yenilikler
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na göre boşanma davaları, öncelikle ailenin bütünlüğünü korumayı hedefleyen bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Son yıllarda boşanma süreçlerinde görülen en önemli gelişmelerden biri, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu çerçevesinde, anlaşmalı boşanma davalarında arabuluculuğun dava şartı haline getirilmesidir. Bu uygulama, taraflar arasında daha az çekişmeli bir çözüm yolu sunmayı ve yargılama sürecinin üzerindeki iş yükünü hafifletmeyi amaçlamaktadır. Özellikle çocukların velayeti, nafaka miktarı ve mal paylaşımı gibi konularda tarafların anlaşmasını kolaylaştırmak, boşanmanın psikolojik ve ekonomik maliyetini azaltmada önemli bir rol oynamaktadır. Arabuluculuk sürecinde, tarafların menfaatlerini koruyan, adil ve uygulanabilir çözümler üretilmesi hedeflenir. Arabuluculuk sürecinden sonuç alınamaması halinde ise, çekişmeli boşanma davalarında delil toplama süreçleri, Yargıtay'ın güncel kararlarıyla şekillenmektedir. Özellikle, dijital delillerin (örneğin, elektronik posta yazışmaları, sosyal medya paylaşımları, telefon kayıtları) delil olarak sunulması ve mahkemelerce değerlendirilmesi, boşanma davalarının teknoloji ile olan ilişkisini güçlendirmektedir. Ancak, bu tür delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş olması ve ispat gücünün mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, özel hayatın gizliliğinin ihlali oluşturabilecek delillerin sunulması ve değerlendirilmesi konusunda hassas davranılmalıdır. Hukuka aykırı elde edilen delillerin (örneğin, yasa dışı dinleme veya kaydetme yoluyla elde edilenler) kullanılamayacağı unutulmamalıdır. (Anayasa m. 38; CMK m. 217)
Velayet Düzenlemelerinde Çocuğun Üstün Yararı İlkesi ve Ebeveyn Hakları
Boşanma sonrasında en hassas konulardan biri olan velayet, Türk Medeni Kanunu'nun 335. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Velayet düzenlemesinde temel ve değişmez ölçüt, "çocuğun üstün yararı"dır (TMK m. 336). Çocuğun fiziksel, duygusal, ahlaki ve sosyal gelişiminin en iyi şekilde sağlanması, velayet kararının temelini oluşturur. Son dönemde sosyal medyada sıklıkla gündeme gelen "baba hakları" ve "anne hakları" gibi söylemler, velayet hukukunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği yönünde taleplere yol açmıştır. Ancak, uygulamada Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, velayetin belirlenmesinde cinsiyet ayrımı yapmaksızın, çocuğun ihtiyaçları, ebeveynlerin bakım ve şefkat verme yeteneği, çocuğun alıştığı yaşam düzeni, eğitim olanakları ve çocuğun görüşü gibi somut kriterleri dikkate almaktadır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin yerleşik içtihatları) Yargıtay, ortak velayet konusunda ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemekle birlikte, ebeveynler arasında sağlıklı bir iletişim olduğu, çocuğun menfaatinin gerektirdiği ve tarafların ortak sorumluluk üstlenmeye istekli olduğu durumlarda ortak velayet kararı verebilmektedir. Ortak velayet, çocuğun her iki ebeveynle de sağlıklı bir ilişki sürdürmesine olanak tanırken, ebeveynlerin çocuğun eğitimi, sağlığı ve diğer önemli konularda birlikte karar almasını gerektirir. Kişisel ilişki düzenlemesi (çocukla görüşme hakkı), velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin çocuğuyla düzenli olarak görüşmesini sağlayan bir haktır (TMK m. 327). Bu hakkın kullanılmasına engel olunması durumunda, icra yoluyla cebri olarak yerine getirilmesi mümkündür. Ayrıca, kişisel ilişki düzenlemesine uyulmaması halinde, velayet hakkının değiştirilmesi dahi gündeme gelebilir (TMK m. 345). Mahkemeler, çocuğun psiko-sosyal gelişimini destekleyecek şekilde, anne ve baba ile düzenli ve sağlıklı ilişki kurabilmesi için her iki tarafın da hak ve yükümlülüklerini titizlikle değerlendirmektedir. Bu değerlendirme sırasında, pedagog ve psikolog gibi uzmanlardan da destek alınabilmektedir (TMK m. 340).
Nafaka Yükümlülüklerinde Güncel Yaklaşımlar ve Yargıtay'ın Bakış Açısı
Nafaka, boşanmanın mali sonuçlarından biri olup, boşanma davalarında en çok tartışılan konulardan biridir. Türk Medeni Kanunu'nda iştirak nafakası, yoksulluk nafakası ve yardım nafakası olmak üzere üç tür nafaka bulunmaktadır. İştirak nafakası, çocuğun bakımı, eğitimi ve diğer giderlerine katkıda bulunmak amacıyla ödenir ve kamu düzenine ilişkindir (TMK m. 328). Bu nedenle, iştirak nafakasının miktarı ve süresi, çocuğun ihtiyaçları ve ebeveynlerin mali durumları dikkate alınarak mahkeme tarafından belirlenir ve zaman içinde değiştirilebilir. Yargıtay, iştirak nafakasının belirlenmesinde, her iki tarafın mali gücünü, çocuğun olağan ihtiyaçlarını, eğitim giderlerini ve enflasyon oranlarını dikkate alarak, nafaka miktarının güncellenmesini mümkün görmektedir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin güncel kararları) Yoksulluk nafakası ise, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olan eşe ödenen bir nafakadır (TMK m. 175). Yoksulluk nafakası, boşanma sonucu geçimini sağlamakta zorlanacak olan eşin asgari yaşam standardını korumayı amaçlar. Son dönemde, yoksulluk nafakasının süresiz olup olmaması ve evlilik birliğinin devam ettiği süre ile orantılı şekilde belirlenmesi konularında önemli tartışmalar yaşanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun son kararlarında, evlilik süresinin kısalığı, nafaka talep eden tarafın genç ve çalışabilir durumda olması, boşanmaya kusuruyla sebebiyet vermesi veya yeni bir mali durumun ortaya çıkması gibi hallerde, yoksulluk nafakasının süreli olarak hükmedilmesi veya miktarında indirime gidilmesi yönünde eğilimler gözlemlenmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun emsal kararları) Ancak, her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilerek, adil ve dengeli bir karar verilmesi gerekmektedir. Yardım nafakası ise, Türk Medeni Kanunu'nun 364. maddesinde düzenlenmiş olup, kişinin bakmakla yükümlü olduğu altsoyuna (çocuklarına, torunlarına) veya üstsoyuna (anne-babasına, büyükanne-büyükbabasına) ödemekle yükümlü olduğu nafakadır. Yardım nafakası, nafaka alacaklısının geçimini sağlayamaması ve nafaka borçlusunun mali gücünün yeterli olması halinde hükmedilir.
Evlilik Birliği İçinde Edinilen Malların Paylaşımı ve Mal Rejimleri
1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile birlikte, yasal mal rejimi olarak "Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi" kabul edilmiştir (TMK m. 218 vd.). Bu rejim, evlilik birliği devam ederken eşlerden her birinin emek ve mesai sarf ederek elde ettiği kazanımların, boşanma halinde eşit olarak paylaşılmasını öngörmektedir. Edinilmiş mallar, eşlerin evlilik birliği içinde çalışarak elde ettiği gelirler, maaşlar, kira gelirleri, işletme karları, kişisel malların gelirleri ve sosyal güvenlik ödemelerinden oluşur (TMK m. 219). Eşlerin kişisel malları ise, evlenmeden önce sahip oldukları mallar, miras yoluyla veya bağış yoluyla elde ettikleri mallar ve manevi tazminat alacaklarından oluşur (TMK m. 220). Güncel uygulamada, özellikle eşlerden birinin aile şirketine yaptığı katkının değerlendirilmesi, mesleki kazanımların (örneğin bir doktorun muayenehanesinin) edinilmiş mal sayılıp sayılmayacağı ve evlilik öncesi edinilen ancak evlilik süresince değer artışı gösteren taşınmazların durumu sıkça tartışma konusu olmaktadır. Yargıtay, bu türden karmaşık meselelerde, katkı payı alacağını ve değer artış payını dikkate alarak, her bir eşin evlilik birliğine yaptığı maddi ve manevi katkıyı somut deliller ışığında değerlendirmekte ve adil bir paylaşım sağlamaya çalışmaktadır. (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin güncel kararları) Ayrıca, eşlerin evlilik sözleşmesi (mal rejimi sözleşmesi) yaparak yasal mal rejiminden farklı bir mal rejimi seçmeleri de mümkündür (TMK m. 202). Eşler, evlilik sözleşmesi ile mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi veya edinilmiş mallara katılma rejimini değiştirebilirler. Evlilik sözleşmesi, noterde düzenleme şeklinde yapılmalıdır ve bu durum, ileriye dönük olası anlaşmazlıkların önüne geçmek adına giderek daha fazla tercih edilen bir yöntem haline gelmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Türk aile hukuku, bireylerin temel hak ve özgürlükleri ile ailenin devamlılığını koruma arasında hassas bir denge kurmayı hedefleyen, yaşayan ve gelişen bir hukuk dalıdır. Boşanma, velayet, nafaka ve mal paylaşımı gibi konulardaki güncel gelişmeler, yargısal içtihatlar ve yasal düzenlemeler, toplumun değişen ihtiyaçlarına cevap verme çabasının bir ürünüdür. Sosyal medyada sıkça dile getirilen "baba hakları" ve "anne hakları" gibi iddialar, aslında velayet ve kişisel ilişki kurma hukukunun tüm taraflar için adil, şeffaf ve çocuğun yüksek yararını gözeten bir şekilde uygulanması gerekliliğini bir kez daha hatırlatmaktadır. Benzer şekilde, nafaka ve mal rejimlerine ilişkin tartışmalar, her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, bireylerin aile hukukundan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri konusunda bilinçlenmesi ve olası bir hukuki uyuşmazlık durumunda, mevzuat ve güncel yargı kararları ışığında profesyonel hukuki danışmanlık alması, süreçlerin sağlıklı yürütülmesi ve hak kayıplarının önlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Aile hukuku alanındaki değişiklikleri takip etmek ve güncel mevzuata hakim olmak, hem hukuk uygulayıcıları hem de bireyler için büyük önem taşımaktadır.
```