Aile hukuku, toplumun temel yapı taşı olan ailenin hukuki çerçevesini belirleyen, sürekli gelişen ve değişen bir hukuk dalıdır. Türk hukuk sisteminde aile hukuku alanındaki gelişmeler, hem yasal düzenlemeler hem de Yargıtay kararları ile şekillenmektedir. Özellikle boşanma davalarında mal paylaşımı, nafaka ve velayet gibi konular, günümüzde sosyal medya platformlarında da sıklıkla gündeme gelmekte ve hukuki açıdan merak uyandırmaktadır. Bu makalede, aile hukuku alanındaki güncel gelişmeler, Türk Medeni Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirilecektir.
Boşanma Davalarında Mal Paylaşımı ve Yasal Çerçeve
Boşanma davalarının en karmaşık ve önemli konularından biri, mal paylaşımıdır. Türk Medeni Kanunu'nun 225 ve devamı maddeleri uyarınca, evlilik birliğinin sona ermesi durumunda, edinilmiş malların eşit olarak paylaşılması esastır. Edinilmiş mallar, evlilik birliği süresince eşlerin birlikte veya ayrı ayrı elde ettiği ve karşılığını vererek edindikleri malları kapsar (TMK m.219). Kişisel mallar ise, eşlerden birine ait olan ve paylaşım dışında tutulan mallardır (TMK m.220). Örneğin, miras yoluyla edinilen mallar veya evlilik öncesi edinilen mallar kişisel mal olarak kabul edilir.
Son dönemde Yargıtay kararları, mal paylaşımında "eşitlik" ilkesinin yanı sıra, eşlerin evlilik birliğine yaptıkları maddi ve manevi katkıların da dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere, bir eşin evlilik süresince diğer eşin iş hayatındaki başarısına dolaylı katkıları (örneğin, çocuk bakımı, ev işleri veya eşin mesleki gelişimine destek olmak) mal paylaşımında dikkate alınabilir. Bu durum, mal paylaşımında dengelemenin sağlanması ve hakkaniyetin gözetilmesi açısından önemlidir.
Ayrıca, sosyal medyada sıkça gündeme gelen "mal rejimi sözleşmeleri" de boşanma sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Eşler, evlilik öncesinde veya evlilik sırasında, Türk Medeni Kanunu'nda öngörülen mal rejimlerinden birini (edinilmiş mallara katılma, mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı) seçebilir veya farklı bir mal rejimi belirleyebilirler. Bu sözleşmeler, kanuni mal rejiminin (edinilmiş mallara katılma) yerine geçerek, mal paylaşımında farklı sonuçlar doğurabilir. Bu noktada, mal rejimi sözleşmelerinin Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümleri (özellikle TMK m.202 vd.) uyarınca, noter huzurunda ve şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmesi ve taraflarca anlaşılır biçimde hazırlanması büyük önem taşır. Aksi takdirde, sözleşmelerin geçersizliği söz konusu olabilir.
Nafaka Talepleri ve Güncel Yargıtay Yaklaşımları
Boşanma sonrası nafaka talepleri, aile hukukunun en çok tartışılan konularından biridir. Türk Medeni Kanunu, iştirak, yoksulluk ve yardım nafakası olmak üzere farklı nafaka türleri öngörmüştür (TMK m.175, 182). İştirak nafakası, velayeti kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım, eğitim ve diğer giderlerine katkıda bulunması amacıyla ödenir. Yoksulluk nafakası ise, boşanma nedeniyle ekonomik durumu kötüleşen ve geçim sıkıntısı çeken eş lehine hükmedilir.
Son yıllarda Yargıtay, yoksulluk nafakasına ilişkin bazı önemli kararlar vermiştir. Özellikle, nafaka miktarının belirlenmesinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının yanı sıra, boşanmanın nedenleri ve tarafların kusur durumları da dikkate alınmaktadır. Yargıtay'ın güncel kararları, nafakanın süresiz olarak devam etmeyeceğini, nafaka alan eşin ekonomik özgürlüğünü kazanması, yeniden evlenmesi veya çalışarak gelir elde etmesi durumunda nafakanın sona erebileceğini vurgulamaktadır. Ayrıca, nafaka miktarının tarafların hayat standartlarına uygun olması gerektiği, ancak bu miktarın nafaka yükümlüsünün yaşam standardını aşırı şekilde zorlamaması gerektiği de Yargıtay tarafından sıkça belirtilmektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin kararları bu konuda yol göstericidir.
Velayet ve Çocuğun Üstün Yararı İlkesi
Velayet, boşanma davalarında en hassas konulardan biridir. Türk Medeni Kanunu'nun 336 ve devamı maddeleri uyarınca, velayet, çocuğun üstün yararı ilkesi doğrultusunda düzenlenir. Mahkemeler, velayet kararı verirken çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal ve ahlaki gelişimini göz önünde bulundurur. Çocuğun yaşı, eğitim durumu, anne ve babasıyla ilişkisi, kardeşleriyle ilişkisi gibi faktörler de değerlendirilir.
Son dönemde Yargıtay, ortak velayet konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Ortak velayet, her iki eşin de çocuğun bakım ve eğitimine aktif olarak katılmasını öngören bir modeldir. Ancak, Yargıtay, ortak velayetin uygulanabilmesi için eşler arasında iletişim ve işbirliğinin bulunması gerektiğini belirtmektedir. Eşler arasında ciddi anlaşmazlıklar, iletişim kopukluğu veya şiddet gibi durumlar varsa, ortak velayet yerine velayetin tek eşe verilmesi daha uygun görülmektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin kararları bu konuda rehber niteliğindedir.
Ayrıca, velayet değişikliği talepleri de sıkça gündeme gelmektedir. Velayetin değiştirilmesi için, mevcut durumun çocuğun yararına aykırı hale gelmiş olması gerekmektedir. Yargıtay, velayet değişikliği taleplerinde somut delillerin sunulmasını ve çocuğun yararının her şeyden önce geldiğini vurgulamaktadır. Velayetin değiştirilmesi davasında, çocuğun psikolojik durumu, eğitim hayatı ve sosyal çevresi gibi faktörler de dikkate alınır.
Evlilik Birliğinin Korunması ve Aile Mahkemelerinin Rolü
Evlilik birliğinin korunması, aile hukukunun temel amaçlarından biridir. Türk Medeni Kanunu, aile mahkemelerine evlilik birliğinin devamının sağlanması için çeşitli yetkiler vermiştir. Örneğin, eşler arasında geçimsizlik varsa, aile mahkemesi, Türk Medeni Kanunu'nun 185. maddesi uyarınca, uzlaştırma veya arabuluculuk gibi yöntemlerle birliğin devamını sağlamaya çalışabilir. Bu süreçte, eşlerin sorunlarını çözmeleri ve evliliklerini kurtarmaları için destek sağlanır.
Son yıllarda, aile içi şiddetin önlenmesine yönelik düzenlemeler de aile hukuku kapsamında önemli bir yer tutmaktadır. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddet mağdurlarına koruma sağlamakta ve önleyici tedbirler öngörmektedir. Aile mahkemeleri, bu kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının uygulanmasında etkin bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda, şiddet mağdurlarına barınma, koruma ve destek hizmetleri sağlanır. Ayrıca, evlilik birliğinin ortak konutu ve eşyalarının kullanımına ilişkin ihtilaflar da aile mahkemelerinin yetki alanına girmektedir. Mahkemeler, eşlerin barınma ihtiyaçlarını ve çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak gerekli kararları vermektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Aile hukuku, dinamik yapısı gereği sürekli gelişim gösteren ve toplumsal değişimlere paralel olarak yenilenen bir alandır. Boşanma davalarında mal paylaşımı, nafaka ve velayet konuları, hem yasal düzenlemeler hem de Yargıtay kararları ışığında şekillenmekte ve güncelliğini korumaktadır. Özellikle sosyal medya platformlarında sıkça tartışılan bu konular, hukuki süreçlerin doğru anlaşılması ve bireylerin haklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Türk hukuk sistemi, aile birliğinin korunması ve boşanma süreçlerinde adaletin sağlanması için kapsamlı bir mevzuat sunmaktadır. Ancak, her somut olayın kendine özgü koşulları bulunduğundan, bireylerin hukuki süreçlerde profesyonel destek almaları ve mevzuat çerçevesinde haklarını korumaları önerilmektedir. Aile hukuku alanındaki gelişmelerin takip edilmesi ve yargı kararlarının incelenmesi, bu süreçte rehberlik edici olacaktır.