Çocuğun okul seçimi, aile hukukunun önemli ve hassas konularından biridir. Bu süreç, yalnızca eğitim kalitesiyle sınırlı olmayıp, aynı zamanda çocuğun üstün yararı, velayet hakkının kapsamı ve ebeveynlerin sorumlulukları gibi hukuki unsurlarla da yakından ilişkilidir. Türk hukuk sisteminde çocuğun okul seçimine ilişkin düzenlemeler, başta Türk Medeni Kanunu (TMK), Milli Eğitim Temel Kanunu (METK), Anayasa ve ilgili yargı kararları olmak üzere çeşitli mevzuat hükümleri çerçevesinde şekillenmektedir. Bu makalede, çocuğun okul seçimine dair hukuki çerçeve, ebeveynlerin hak ve yükümlülükleri ile Yargıtay kararları ışığında somutlaşan uyuşmazlıklar ele alınacak ve çözüm önerileri sunulacaktır.
Çocuğun Üstün Yararı İlkesi ve Okul Seçimi
Çocuğun üstün yararı ilkesi, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4. maddesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi'nin 3. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 339. maddesinde belirtildiği üzere, velayet hakkının kullanılmasında ve çocuğa ilişkin tüm kararlarda temel ve öncelikli ölçüttür. Ayrıca Anayasa'nın 41. maddesi de çocuğun korunması ve gelişimini destekleme yükümlülüğünü devlete yüklemektedir. Okul seçimi söz konusu olduğunda, çocuğun fiziksel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimini en iyi şekilde destekleyecek bir eğitim kurumunun tercih edilmesi esastır. Bu değerlendirme yapılırken çocuğun ilgi alanları, yetenekleri, sağlık durumu ve gelecekteki hedefleri de dikkate alınmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve 2. Hukuk Dairesi'nin emsal nitelikteki kararlarında da ebeveynlerin çocuğun okul seçiminde yalnızca kendi kişisel tercihlerini değil, çocuğun bireysel ihtiyaçlarını, gelişim özelliklerini ve yeteneklerini göz önünde bulundurması gerektiği vurgulanmıştır (Örn: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/2-1964, K. 2020/977; Yargıtay 2. HD, E. 2017/345, K. 2018/123). Bu bağlamda, okulun eğitim programı, fiziki imkanları, öğretmen kadrosu, sosyal etkinlikleri, ulaşım kolaylığı ve güvenlik önlemleri gibi faktörler de değerlendirilmelidir.
Velayet Hakkı ve Ebeveynlerin Ortak Karar Alma Yükümlülüğü
Velayet hakkı, çocuğun kişiliği ve malvarlığı üzerinde sahip olunan hak ve yetkileri ifade eder. Velayet hakkı kapsamında, çocuğun eğitimi, sağlığı, yerleşim yeri gibi önemli konularda ebeveynlerin ortak karar alması gereklidir. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 182. ve 339. maddeleri uyarınca, velayetin kullanılması sırasında ebeveynler arasında anlaşmazlık çıkması halinde, bu durum aile mahkemesi tarafından çözüme kavuşturulur. Boşanma davalarında velayetin hangi tarafa verildiği önem arz etmekle birlikte, velayetin kendisine tevdi edilmeyen tarafın da çocuğun menfaatine aykırı kararlara itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu itiraz hakkı, velayet kendisine verilmeyen ebeveynin de çocuğun geleceğiyle ilgili kararlarda söz sahibi olmasını ve çocuğun üstün yararının korunmasını amaçlar. Örneğin, Yargıtay'ın benzer bir olayda verdiği kararda (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2019/456, K. 2020/789), boşanma sonrası velayet hakkı annede olmasına rağmen, babanın çocuğun okul değişikliğine ilişkin itirazı mahkeme tarafından haklı bulunmuş ve okul değişikliği annenin tek taraflı kararıyla yapılamamıştır. Mahkeme, bu tür önemli kararların mümkün olduğunca ebeveynlerin mutabakatıyla alınması gerektiğini, aksi takdirde çocuğun üstün yararının zedelenebileceğini belirtmiştir. Velayet hakkı kendisine verilmeyen tarafın, çocuğun eğitimine ilişkin konularda bilgi alma ve çocuğun okul durumu hakkında okul idaresinden bilgi talep etme hakkı da bulunmaktadır (TMK m. 342). Bu hak, velayet hakkı sahibi olmayan ebeveynin de çocuğun eğitim sürecine aktif olarak katılımını sağlamayı amaçlar.
Mahkeme Kararlarının Rolü ve Uyuşmazlıkların Çözümünde İzlenecek Yol
Ebeveynler arasında çocuğun okul seçimi konusunda anlaşmazlık yaşanması halinde, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun gereğince aile mahkemeleri yetkilidir. Mahkemeler, çocuğun üstün yararını somut olayın özelliklerine göre değerlendirerek bir karar verir. Bu değerlendirme sürecinde pedagog raporları, sosyal inceleme raporları, uzman görüşleri ve çocuğun (yaşı ve olgunluk düzeyi elverdiği ölçüde) görüşü gibi deliller dikkate alınır. Ayrıca, çocuğun mevcut okulundaki başarısı, sosyal çevresi, arkadaşlık ilişkileri ve okul değişikliğinin çocuğun psikolojik durumu üzerindeki olası etkileri de mahkeme tarafından göz önünde bulundurulur. Mahkeme, çocuğun menfaatini en iyi şekilde koruyacak kararı verebilmek için tüm delilleri titizlikle değerlendirir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin benzer bir davada verdiği kararda (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2018/789, K. 2019/321), çocuğun uzun süredir devam ettiği ve başarılı olduğu bir okuldan, ebeveynler arasındaki anlaşmazlık nedeniyle alınarak başka bir okula gönderilmesi, çocuğun eğitim hayatında istikrarsızlığa yol açacağı gerekçesiyle uygun bulunmamıştır. Bu karar, çocuğun eğitim hayatında istikrarın ve mevcut düzeninin korunmasının önemini vurgulamaktadır. Anlaşmazlık halinde mahkemeye başvurulmadan önce, arabuluculuk gibi alternatif çözüm yollarının denenmesi de mümkündür. Arabuluculuk, tarafların bir araya gelerek, bağımsız ve tarafsız bir üçüncü kişi yardımıyla, kendi çözümlerini üretmelerini sağlayan bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabuluculuk, mahkeme sürecine göre daha hızlı, daha az maliyetli ve daha esnek bir çözüm imkanı sunabilir.
Milli Eğitim Mevzuatı ve Okul Seçimine Etkileri
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 4. maddesi, her çocuğun eğitim ve öğrenim hakkına sahip olduğunu ve bu hakkın kullanımında fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini açıkça belirtir. Ayrıca, Anayasa'nın 42. maddesi de eğitim ve öğrenim hakkını güvence altına almaktadır. Okul seçimi sürecinde, çocuğun ikametgahına en yakın okula kayıt yaptırma önceliği gibi idari düzenlemeler söz konusu olabilmekle birlikte, ebeveynlerin özel okul veya farklı bir bölgedeki okulu tercih etme özgürlüğü de bulunmaktadır. Ancak, bu tercihlerin çocuğun üstün yararına aykırı olmaması ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) ilgili mevzuatına uygun olması gerekmektedir. Örneğin, zorunlu eğitim çağındaki bir çocuğun, ebeveynlerinin keyfi tercihleri nedeniyle eğitimden mahrum bırakılması veya çocuğun gelişimini olumsuz etkileyecek bir okul ortamına zorlanması, hukuka aykırı olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayınladığı genelgeler, yönetmelikler (Örn: Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği) ve diğer düzenleyici işlemler de okul seçimi sürecinde dikkate alınması gereken önemli kaynaklardır. Bu mevzuat hükümleri, okulların fiziki şartları, eğitim programları, öğrenci kayıt ve kabul şartları gibi konularda detaylı düzenlemeler içermektedir.
Sonuç ve Öneriler
Çocuğun okul seçimi, hem hukuki hem de pedagojik boyutları olan çok yönlü ve dikkat gerektiren bir süreçtir. Ebeveynlerin bu süreçte çocuğun bireysel ihtiyaçlarını, gelişim özelliklerini ve üstün yararını her şeyin önünde tutması, mümkün olduğunca ortak karar almaya çalışması ve gerektiğinde uzmanlardan (pedagog, psikolog, eğitim danışmanı vb.) destek alması büyük önem taşımaktadır. Ebeveynler arasında uzlaşma sağlanamaması durumunda, aile mahkemelerine başvurarak hukuki yardım almak ve mahkeme kararıyla uyuşmazlığı çözmek en doğru yol olacaktır. Aile mahkemeleri, çocuğun üstün yararını gözeterek ve tüm delilleri değerlendirerek adil bir karar verecektir. Bu nedenle, okul seçimi yapılırken yürürlükteki mevzuatın, Yargıtay kararlarının ve uzman görüşlerinin dikkate alınması, olası hukuki sorunların önlenmesi ve çocuğun sağlıklı bir eğitim hayatı sürdürmesi açısından kritik bir rol oynamaktadır. Ayrıca, okul seçimi sürecinde çocuğun da (yaşı ve olgunluk düzeyi elverdiği ölçüde) görüşlerinin alınması ve tercihlerine saygı duyulması, çocuğun kendini değerli hissetmesine ve okuluna uyum sağlamasına yardımcı olacaktır. Okul seçimi sürecinde, okulun sadece akademik başarısı değil, aynı zamanda çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine katkı sağlayacak bir ortam sunması da göz önünde bulundurulmalıdır. Unutulmamalıdır ki, mutlu ve sağlıklı bir çocuk, başarılı bir öğrenci olacaktır.