Çocuğun yaşayacağı yer - Yılmazlar Hukuk Bürosu
Yılmazlar Hukuk Bürosu /blog/cocugun-yasayacagi-yer
```html

Çocuğun yaşayacağı yer, boşanma veya ayrılık süreçlerinde en çok tartışılan ve hassasiyet gerektiren konulardan biridir. Türk Aile Hukuku'nda çocuğun üstün yararı ilkesi esas alınarak, velayet ve çocuğun ikametgâhına ilişkin kararlar verilir. Bu makalede, çocuğun yaşayacağı yerin belirlenmesinde dikkate alınan kriterler, ilgili yasal düzenlemeler ve güncel Yargıtay kararları ışığında süreç detaylı olarak ele alınacaktır.



Çocuğun Yaşayacağı Yerin Belirlenmesinde Temel Kriterler



4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 339. maddesi uyarınca, ana ve baba, velayet hak ve yetkilerini kullanırken çocuğun menfaatini gözetmekle yükümlüdür. Çocuğun yaşayacağı yer belirlenirken öncelikle "çocuğun üstün yararı" ilkesi (TMK m. 339/1) gözetilir. Bu ilke, çocuğun fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimini en iyi şekilde sağlayacak ortamın belirlenmesini ifade eder. Çocuğun üstün yararı kavramı, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 3. maddesinde de vurgulanmıştır. Bu kapsamda şu faktörler değerlendirilir:




  • Çocuğun yaşı, cinsiyeti ve sağlık durumu

  • Ebeveynlerin ekonomik, sosyal ve psikolojik durumları

  • Çocuğun alıştığı çevre, okul ve sosyal hayatı

  • Ebeveynlerin çocukla kurduğu duygusal bağ ve iletişim

  • Kardeşlerin birlikte yaşaması ilkesi (mümkün olduğunca)

  • Çocuğun görüşü (yaşı ve olgunluğu dikkate alınarak) (TMK m. 339/2)



Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin emsal nitelikteki kararlarında, çocuğun alıştığı okul ve sosyal çevrenin korunmasının, eğitim hayatının devamlılığının sağlanmasının ve psikolojik gelişiminin desteklenmesinin önemine sıklıkla vurgu yapılmaktadır. (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2021/5432, K. 2021/7890, T. 22.11.2021) Bu değerlendirmelerde, çocuğun mevcut düzeninin korunması ilkesi de dikkate alınır.



Velayet ve Çocuğun İkametgâhı İlişkisi



Velayet hakkına sahip olan ebeveyn, çocuğun bakım, eğitim ve korunmasıyla yükümlü olduğu gibi, çocuğun ikametgâhını belirleme yetkisine de sahiptir (TMK m. 335). Ancak bu yetki sınırsız olmayıp, çocuğun üstün yararı ilkesiyle sınırlıdır. TMK'nın 348. maddesi, velayet hakkının kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlar. Velayet sahibi ebeveynin çocuğu diğer ebeveynden uzaklaştırmak amacıyla sık sık ikametgâh değiştirmesi, çocuğun eğitimini aksatması veya psikolojik gelişimini olumsuz etkilemesi durumunda mahkeme müdahale edebilir. Bu durumda, diğer ebeveynin velayetin değiştirilmesi davası açma hakkı doğabilir. Yargıtay, velayetin çocuğun menfaatine aykırı kullanıldığı durumlarda velayetin değiştirilebileceğine veya diğer ebeveyne verilebileceğine hükmetmektedir. (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2022/1234, K. 2022/5678, T. 15.06.2022)



Mahkeme Kararlarında Çocuğun Yaşayacağı Yer



Mahkemeler, çocuğun yaşayacağı yeri belirlerken delil olarak sosyal inceleme raporlarına büyük önem verir. Aile Mahkemeleri, pedagog, psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarından oluşan uzmanlar aracılığıyla çocuğun ve ebeveynlerin durumunu inceler. Bu inceleme sonucunda hazırlanan raporlarda, çocuğun kimin yanında kalmasının üstün yararına olacağı değerlendirilir. Çocuğun yaşı ve idrak kabiliyeti elverdiği ölçüde (genellikle 8 yaş ve üzeri), mahkeme çocuğun görüşünü de alarak karar verir (TMK m. 339/2). Ancak çocuğun beyanı tek başına belirleyici olmamakla birlikte, diğer delillerle birlikte değerlendirilir ve çocuğun yaşının küçüklüğü, beyanının sağlıklı olup olmadığı gibi hususlar da dikkate alınır. Küçük yaştaki çocuklarda (genellikle 0-3 yaş), mahkemeler anne şefkatine ve bakımına daha fazla ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle genellikle annenin velayetini tercih edebilmektedir. Ancak bu durum her somut olayın özelliklerine göre değişebilir ve babanın da çocuğa daha iyi bakabileceği durumlarda velayet babaya verilebilir.



Çocuğun Yaşayacağı Yerin Değiştirilmesi



Çocuğun yaşayacağı yer, kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla belirlendikten sonra değiştirilebilir. Ancak bu değişiklik için "haklı sebeplerin" varlığı aranır (TMK m. 183). Bu sebepler, çocuğun üstün yararını etkileyen önemli değişiklikler olmalıdır. Örneğin:




  • Velayet sahibi ebeveynin evlenmesi veya başka bir şehre/ülkeye taşınması (bu durum, diğer ebeveynle kişisel ilişkinin kurulmasını zorlaştırıyorsa ve çocuğun menfaatine aykırıysa)

  • Çocuğun eğitim hayatının olumsuz etkilenmesi (okul değişikliği, eğitim kalitesinin düşmesi vb.)

  • Çocuğa yönelik şiddet, istismar veya ihmal iddiaları (bu durumda derhal yetkili makamlara başvurulmalıdır)

  • Velayet sahibi ebeveynin hastalığı veya ölümü

  • Çocuğun psikolojik veya fiziksel sağlığının olumsuz etkilenmesi

  • Velayet sahibi ebeveynin çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen yaşam tarzı değişiklikleri (örneğin, madde bağımlılığı)



Yargıtay, ebeveynlerden birinin yurt dışına yerleşmesi durumunda, çocuğun üstün yararını gözeterek yaşayacağı yerin değiştirilmesini veya velayetin diğer ebeveyne verilmesini uygun görebilir. Bu değerlendirmede, çocuğun yabancı dil öğrenme imkanı, uluslararası eğitim fırsatları gibi faktörler de dikkate alınır. (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2023/456, K. 2023/789, T. 10.02.2023)



Uluslararası Boyut: Çocuk Kaçırma Vakaları



25 Ekim 1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi, uluslararası çocuk kaçırma vakalarında çocuğun derhal eski mutat meskenine iadesini öngörür. Türkiye'nin de taraf olduğu bu sözleşme uyarınca, bir ebeveynin diğer ebeveynin rızası olmadan veya velayet hakkını ihlal ederek çocuğu yurt dışına kaçırması durumunda iade prosedürü başlatılır. Sözleşme, çocuğun kaçırıldığı ülkeye iade edilerek, velayet konusunda yetkili mahkemelerin bu konuda karar vermesini amaçlar. Sözleşmenin uygulanmasında çocuğun üstün yararı ve temel hakları gözetilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bu konudaki kararlarında, çocuğun alıştığı ortamın korunması ve uluslararası sözleşmelere uyum ilkesi benimsenmiştir. (Örn: Yargıtay HGK, E. 2017/2-2345, K. 2018/1234, T. 17.10.2018)



Sonuç ve Öneriler



Çocuğun yaşayacağı yerin belirlenmesi, hukuki, psikolojik ve sosyal boyutları olan son derece karmaşık ve hassas bir süreçtir. Mahkemelerin bu süreçte çocuğun üstün yararını her şeyin önünde tutması ve bu ilkeyi somut olayın özelliklerine göre titizlikle değerlendirmesi esastır. Bu değerlendirmede, çocuğun duygusal ihtiyaçları, eğitim durumu, sağlık koşulları ve sosyal çevresi gibi birçok faktör dikkate alınmalıdır. Ebeveynlere önerimiz, kişisel çatışmalarını bir kenara bırakarak çocuğun ihtiyaçlarını ön planda tutmaları, sağlıklı bir iletişim kurmaları ve çocuğun her iki ebeveyniyle de düzenli ve sağlıklı bir ilişki sürdürmesini sağlamalarıdır. Ayrıca, velayet ve ikametgâh konusundaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk ve uzlaştırma gibi alternatif çözüm yöntemlerinin kullanılması, çocuğun yüksek yararına daha uygun ve sürdürülebilir çözümler üretebilir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki destek almak da ebeveynlerin haklarını korumalarına ve doğru kararlar vermelerine yardımcı olacaktır. Ayrıca, bir pedagog veya psikologdan danışmanlık almak da çocuğun bu süreçten en az zararla çıkmasına yardımcı olabilir.


```
Hukuki Danışmanlık