Çocukla kişisel ilişki kurma, boşanma veya ayrılık sonrasında çocuğun velayeti kendisine verilmeyen ebeveyn ile çocuk arasında sağlıklı bir bağın sürdürülmesini sağlayan hukuki bir mekanizmadır. Türk Medeni Kanunu ve ilgili yargı kararları, çocuğun üstün yararını gözeterek bu hakkın kullanımını düzenler. Bu makalede, kişisel ilişkinin hukuki dayanakları, şartları, kapsamı, sınırları, uygulamadaki sorunlar ve çözüm önerileri detaylı olarak ele alınacaktır.
Kişisel İlişkinin Hukuki Dayanağı
Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 323. maddesi, çocukla kişisel ilişki kurulmasını düzenler. Söz konusu maddeye göre, velayet hakkı kendisine verilmeyen ana veya baba ile çocuk arasında uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı tanınmıştır. Bu hak, çocuğun menfaatine aykırı olmadıkça engellenemez. Ayrıca, TMK'nın 325. maddesi, olağanüstü haller mevcutsa ve çocuğun menfaati gerektiriyorsa, diğer hısımların ve özellikle ana ve babanın kardeşleri ile büyük ana ve büyük babalarının da çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteyebileceğini hükme bağlamıştır. Kişisel ilişki, mahkeme kararı ile belirlenir. Ebeveynlerin bu konuda anlaşması da mümkündür; ancak bu anlaşmanın geçerli olabilmesi için hakim tarafından onaylanması gerekir (TMK m. 182/2). TMK m. 182/2'ye göre "Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisi düzenlenir."
Kişisel İlişkinin Şartları
Kişisel ilişkinin kurulabilmesi ve devamlılığı için çocuğun üstün yararı esastır. Bu ilke, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 3. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun çeşitli hükümlerinde (örneğin, TMK m. 339) açıkça belirtilmiştir. Mahkemeler, kişisel ilişki düzenlemesi yaparken aşağıdaki kriterleri dikkate alır:
- Çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi,
- Ebeveyn ile çocuk arasındaki duygusal bağın niteliği,
- Görüşmenin çocuğun psikolojik, fiziksel ve sosyal gelişimine etkisi,
- Velayet hakkı sahibi ebeveynin tutumu,
- Kişisel ilişki kurulacak ebeveynin çocuğa karşı geçmişteki davranışları (ihmal, istismar vb.),
- Çocuğun görüşme konusundaki istekleri (özellikle idrak çağındaki çocuklar için önemlidir). Bu istekler, çocuğun yaşı ve olgunluk düzeyi dikkate alınarak değerlendirilir.
Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin kararlarında, "küçüklerin üstün yararı gerektirdiği takdirde, kişisel ilişki düzenlemesinin değiştirilebileceği" belirtilmiştir. Benzer şekilde, Yargıtay kararlarında, çocuğun sağlığı ve güvenliği açısından risk oluşturabilecek durumlarda (örneğin, alkol veya madde bağımlılığı olan ebeveynle görüşme, şiddet eğilimi) kişisel ilişkinin sınırlandırılabileceği veya denetimli olarak gerçekleştirilebileceği vurgulanmaktadır. Bu tür durumlarda, görüşmelerin pedagog veya sosyal hizmet uzmanı eşliğinde yapılmasına karar verilebilir.
Kişisel İlişkinin Kapsamı ve Sınırları
Kişisel ilişki, yalnızca yüz yüze görüşmeyi değil, telefon, mektup, elektronik posta, video konferans veya diğer dijital iletişim araçlarıyla kurulan iletişimi de kapsayabilir. Özellikle pandemi döneminde, dijital iletişim araçları kişisel ilişkinin sürdürülmesinde önemli bir rol oynamıştır. Kişisel ilişkinin sıklığı, süresi, yeri ve şekli, çocuğun yaşına, ihtiyaçlarına ve tarafların durumuna göre mahkeme tarafından belirlenir. Mahkemeler, çocuğun güvenliğini tehdit eden durumlarda bu hakkı sınırlandırabilir veya tamamen kaldırabilir. TMK'nın 324. maddesi uyarınca, çocuğun bedensel veya ruhsal gelişimi tehlikeye düşüyorsa, kişisel ilişki kurulmayabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararlarında, "velayet hakkının kaldırılması veya değiştirilmesi şartları oluşmasa dahi, çocuğun menfaati gerektirdiği takdirde, kişisel ilişkinin sınırlandırılabileceği" ifade edilmiştir. Kişisel ilişkinin sınırlandırılması veya kaldırılması, ancak istisnai durumlarda ve çocuğun üstün yararının korunması amacıyla başvurulan bir tedbirdir.
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Çözümler
Kişisel ilişki kararlarının uygulanmaması, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir sorundur. Velayet sahibi ebeveynin, haklı bir neden olmaksızın diğer ebeveynin çocukla görüşmesini engellemesi halinde, İcra ve İflas Kanunu'nun 25/a maddesi uyarınca cebri icra yoluna başvurulabilir. Bu durumda, icra müdürü tarafından velayet sahibi ebeveyne ihtarda bulunulur ve karara aykırı davranmaya devam etmesi halinde disiplin hapsi uygulanabileceği bildirilir. İcra ve İflas Kanunu'nun 341. maddesi ise, bu karara uymayan velayet sahibinin cezalandırılmasını öngörür. Ayrıca, velayet hakkının kötüye kullanılması halinde, velayetin değiştirilmesi davası da açılabilir (TMK m. 183, 348). Aile mahkemeleri, arabuluculuk gibi alternatif çözüm yöntemlerini de teşvik etmektedir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, aile hukuku uyuşmazlıklarında arabuluculuğu düzenler. Arabuluculuk, tarafların bir araya gelerek, uzman bir arabulucu eşliğinde, kendi çözümlerini üretmelerini sağlayan etkili bir yöntemdir. Aile arabuluculuğu, özellikle kişisel ilişki düzenlemelerinde yaşanan anlaşmazlıkların çözümünde faydalı olabilir. Arabuluculuk sürecinde, tarafların ihtiyaçları ve çocuğun üstün yararı dikkate alınarak, her iki taraf için de kabul edilebilir bir çözüm bulunmaya çalışılır.
Sonuç ve Öneriler
Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı, çocuğun her iki ebeveyniyle de sağlıklı ve dengeli bir ilişki sürdürebilmesi için hayati öneme sahiptir. Bu hakkın etkin bir şekilde kullanılabilmesi için aşağıdaki öneriler dikkate alınabilir:
- Mahkemelerin, kişisel ilişki düzenlemesi yaparken çocuk psikolojisi ve pedagojisi alanında uzmanlardan daha fazla destek alması, bilirkişi raporlarına başvurması,
- Kişisel ilişki kararlarının uygulanmasının takibi ve denetimi için etkili mekanizmalar oluşturulması. Bu konuda, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın rolü artırılabilir,
- Velayet sahibi ebeveynlerin, kişisel ilişkinin çocuğun gelişimi üzerindeki olumlu etkileri konusunda bilinçlendirilmesi, bu konuda eğitim programları düzenlenmesi,
- Kişisel ilişki sürecinde yaşanan sorunların çözümü için arabuluculuk gibi alternatif çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması, arabuluculuk merkezlerinin sayısının artırılması,
- Çocukların görüşme sırasında kendilerini rahat ve güvende hissetmelerini sağlayacak ortamların oluşturulması. Bu amaçla, çocuk görüşme merkezleri kurulabilir veya mevcut merkezlerin iyileştirilmesi sağlanabilir.
- Kişisel ilişki düzenlemelerinde, çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak, çocuğun görüşleri alınmalı ve bu görüşler karar sürecinde dikkate alınmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, çocuğun üstün yararı, tüm hukuki süreçlerin ve kararların temelini oluşturmalıdır. Kişisel ilişki düzenlemeleri de, çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimini en iyi şekilde destekleyecek şekilde yapılmalıdır. Bu nedenle, kişisel ilişki düzenlemeleri yapılırken, çocuğun ihtiyaçları, istekleri ve içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak, esnek ve uyarlanabilir bir yaklaşım benimsenmelidir.