Aile hukuku, toplumun temel yapı taşı olan ailenin hukuki çerçevesini belirleyen, bireylerin en özel yaşam alanlarına ilişkin düzenlemeler içeren dinamik bir hukuk dalıdır. Türk Medeni Kanunu (TMK) ve ilgili mevzuat çerçevesinde şekillenen bu alan, toplumsal değişimlere paralel olarak sürekli bir gelişim göstermektedir. Özellikle son dönemde sosyal medya platformlarında sıkça gündeme gelen boşanma, velayet, nafaka ve mal paylaşımı gibi konular, aile hukukunun güncel boyutlarını anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu makalede, aile hukuku alanındaki güncel gelişmeler ve Yargıtay kararları ışığında mevcut hukuki durum analiz edilecektir.


Boşanma Davalarında Güncel Eğilimler ve Yargıtay Yaklaşımı


Boşanma davaları, aile hukukunun en karmaşık ve dinamik alanlarından birini oluşturmaktadır. TMK'nın 161. ve devamı maddelerinde düzenlenen boşanma sebepleri, özellikle evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166) ve ortak hayatın yeniden kurulamayacak şekilde temelden sarsılması (TMK m. 166/1) gibi geniş kapsamlı nedenler üzerinden yargılamalara konu olmaktadır. Yargıtay'ın boşanma davalarında son dönemde dikkat çeken eğilimlerinden biri, sosyal medya paylaşımlarının ve dijital iletişim kanıtlarının delil olarak değerlendirilmesi konusundaki tutumudur. Yargıtay, özel hayatın gizliliği ilkesi ile delil elde etme yöntemleri arasındaki dengeyi gözeterek, delillerin hukuka uygunluğunu ve elde ediliş şeklini titizlikle incelemektedir. Bu kapsamda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararları, dijital delillerin değerlendirilmesinde önemli bir rehber niteliğindedir.


Boşanma süreçlerinde uzlaşma ve arabuluculuk müesseselerinin önemi giderek artmaktadır. 7251 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemelerle, özellikle çocuklu ailelerde boşanma davalarında zorunlu arabuluculuk süreci getirilmiştir. Bu uygulama, yargılama süresini kısaltmakta ve taraflar arasında daha sağlıklı iletişim kanalları oluşturmaktadır. Arabuluculuk sürecinde taraflar, mal paylaşımı, velayet ve nafaka gibi konularda kendi iradeleriyle uzlaşma sağlayabilmekte, böylece dava sonrası uyuşmazlık riskleri azalmaktadır. Arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanamaması halinde ise, dava süreci devam etmektedir.


Velayet Düzenlemelerinde Çocuğun Üstün Yararı İlkesi


Velayet konusu, boşanma davalarının en hassas boyutunu oluşturmakta ve TMK'nın 336. ve devamı maddelerinde düzenlenmektedir. Yargıtay'ın son dönem kararlarında, velayetin belirlenmesinde "çocuğun üstün yararı" ilkesinin her somut olayda titizlikle değerlendirildiği görülmektedir. Mahkemeler, velayet kararı verirken çocuğun yaşı, cinsiyeti, ebeveynlerle olan duygusal bağı, ebeveynlerin ekonomik ve sosyal durumları, çocuğun eğitim hayatı ve alışkanlıkları gibi birçok faktörü birlikte değerlendirmektedir. Çocuğun üstün yararı ilkesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'nın ilgili hükümleriyle de desteklenmektedir.


Ortak velayet uygulaması son dönemde daha sık gündeme gelmekte olup, Yargıtay bu konuda dikkatli bir yaklaşım sergilemektedir. Ortak velayetin uygulanabilirliği, ebeveynler arasındaki iletişimin kalitesi, işbirliği yapabilme kapasiteleri ve çocuğun bu düzene uyum sağlayabilme ihtimali gibi faktörlere bağlı olarak değerlendirilmektedir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, ebeveynler arasında ciddi çatışma bulunan durumlarda ortak velayetin çocuğun yararına olmayabileceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, ortak velayet kararı verilmeden önce, ebeveynlerin çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde iletişim kurabilmeleri ve işbirliği yapabilmeleri önem arz etmektedir.


Nafaka Hükümlerinde Güncel Yargıtay Kararları


Nafaka konusu, sosyal medya platformlarında en çok tartışılan aile hukuku meselelerinden biri haline gelmiştir. Yargıtay'ın nafaka hükümlerine ilişkin güncel kararları incelendiğinde, iştirak nafakası, yoksulluk nafakası ve tedbir nafakası ayrımının önemle korunduğu görülmektedir. İştirak nafakası, TMK'nın 327. maddesi uyarınca çocuğun giderlerine katılım amacıyla ödenmekte olup, bu nafakanın miktarı çocuğun ihtiyaçları ve ebeveynlerin mali gücü dikkate alınarak belirlenmektedir.


Yoksulluk nafakası ise TMK'nın 175. maddesi uyarınca, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek taraf lehine hükmedilmektedir. Yargıtay'ın son dönem kararlarında, yoksulluk nafakasının süresiz olmadığı, nafaka yükümlüsünün veya alacaklısının değişen şartlara göre nafakanın miktarının azaltılması veya kaldırılmasını talep edebileceği vurgulanmaktadır. Özellikle nafaka alacaklısının yeni bir evlilik yapması, düzenli bir işe girmesi veya sosyal güvencesinin olması gibi durumlar, nafakanın yeniden değerlendirilmesi için haklı sebepler oluşturabilmektedir. Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası, nafaka yükümlüsünün veya alacaklısının değişen durumlarına göre açılabilmektedir.


Mal Paylaşımı ve Edinilmiş Değere İlişkin Gelişmeler


Boşanma davalarında mal paylaşımı, özellikle sosyal medyada sıkça gündeme gelen ve yanlış bilgilerin dolaştığı bir konudur. TMK'nın 202. maddesi uyarınca, evlilik birliği süresince edinilen malların değer artış payları ile edinilmiş değerlerin nasıl paylaştırılacağı önem arz etmektedir. Yargıtay'ın güncel kararları, özellikle mesleki kazanımlar, emeklilik hakları, şirket payları ve taşınmaz değer artışlarının değerlendirilmesinde belirli kriterler geliştirmiştir. Bu kapsamda, mal rejiminin tasfiyesi sırasında, mal rejiminin türüne (edinilmiş mallara katılma, mal ayrılığı vb.) göre farklı hesaplamalar yapılmaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejiminde, eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri malların tasfiyesi, Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.


Son dönemde dikkat çeken bir diğer gelişme, dijital varlıkların ve sosyal medya hesaplarının mal rejimi kapsamında değerlendirilmesi konusudur. Ticari değeri olan sosyal medya hesapları, dijital platformlardaki gelir getirici faaliyetler ve online işletmelerin mal paylaşımı kapsamında nasıl değerlendirileceği, modern aile hukukunun yeni tartışma alanlarından birini oluşturmaktadır. Yargıtay, bu konuda henüz yerleşik bir içtihat oluşturmamış olsa da, somut olayın özelliklerine göre adil bir paylaşım sağlanması yönünde eğilim göstermektedir. Bu kapsamda, dijital varlıkların değeri, elde edilen gelirler ve harcamalar dikkate alınarak değerlendirilmektedir.


Kişisel Verilerin Korunması ve Aile Hukuku İlişkisi


6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun (KVKK) aile hukuku alanındaki yansımaları giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Boşanma davalarında delil olarak kullanılmak üzere kişisel verilerin işlenmesi, özellikle eşler arasındaki iletişim kayıtları, sosyal medya mesajlaşmaları ve dijital takip verileri konusunda dikkatli olunması gereken bir alandır. Yargıtay, kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde elde edilmesi durumunda, bu delillerin değerlendirmeye alınmayacağı yönünde kararlar vermektedir. Bu nedenle, delil elde etme yöntemlerinin KVKK'ya uygun olması, hukuki sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi açısından büyük önem taşımaktadır.


Sonuç ve Değerlendirme


Aile hukuku alanındaki gelişmeler, toplumsal dinamiklerle doğrudan ilişkili olarak şekillenmeye devam etmektedir. Yargıtay'ın güncel kararları, özellikle boşanma süreçlerinde çocuğun üstün yararını gözeten, nafaka ve mal paylaşımı konularında adil ve dengeli çözümler üretmeye yönelik bir seyir izlemektedir. Sosyal medyada sıkça tartışılan bu konular hakkında doğru hukuki bilgiye ulaşmak ve mevzuattaki değişiklikleri takip etmek, bireylerin hak kaybına uğramaması açısından büyük önem taşımaktadır.


Hukuki süreçlerde profesyonel danışmanlık almak, özellikle aile hukuku gibi duygusal açıdan hassas ve hukuki açıdan karmaşık alanlarda doğru adımlar atılmasına yardımcı olabilmektedir. Bireylerin, değişen mevzuat ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda hak ve yükümlülüklerinin farkında olmaları, sağlıklı hukuki süreçlerin yürütülmesi açısından elzemdir. Aile hukuku alanındaki gelişmelerin yakından takip edilmesi, hem bireyler hem de hukuk uygulayıcıları için sürekli bir öğrenme ve uyum süreci gerektirmektedir.