Aile hukuku, toplumun temel yapı taşlarından olan ailenin hukuki çerçevesini belirleyen ve sürekli gelişim gösteren bir hukuk dalıdır. Türk hukuk sisteminde aile hukuku, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) başta olmak üzere çeşitli kanunlar ve Yargıtay kararları ile şekillenmektedir. Toplumsal değişimler, teknolojik gelişmeler ve yargısal içtihatlar, aile hukuku alanında önemli yenilikleri beraberinde getirmekte ve bu alandaki mevzuatı dinamik tutmaktadır. Bu makalede, aile hukukunun güncel gelişmeleri, özellikle boşanma, velayet, nafaka ve evlilik kurumu bağlamında detaylı olarak incelenecektir.


Boşanma Süreçlerinde Dijitalleşme ve Yargıtay'ın Yaklaşımı


Boşanma davaları, aile hukukunun en dinamik alanlarından birini oluşturmaktadır. Özellikle pandemi süreciyle birlikte dijitalleşmenin etkisi, duruşmalara katılım ve delil sunumu gibi süreçlerde önemli değişikliklere yol açmıştır. Uzaktan duruşma uygulamaları, boşanma davalarında da yaygınlaşmış ve Yargıtay'ın son kararlarında bu yöntemin usulüne uygun şekilde uygulanmasının geçerliliği teyit edilmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2023 tarihli kararlarında, tarafların dijital ortamda dinlenmesinin ve delillerin elektronik olarak sunulmasının, adil yargılanma hakkını ihlal etmediği belirtilmektedir. Bu durum, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde, usulüne uygun yapılan uzaktan duruşmaların geçerliliğini teyit etmektedir.


Boşanma sebepleri arasında yer alan şiddet vakalarında ise, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun (6284 sayılı Kanun) kapsamında alınan tedbir kararlarının önemi artmıştır. Özellikle sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen psikolojik şiddetin boşanma davalarında ispatı konusunda, mahkemelerin elektronik delilleri değerlendirmesi giderek yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda, sosyal medya platformlarındaki (Twitter, Instagram, Facebook vb.) iletişim kayıtları, paylaşımlar ve dijital içeriklerin delil olarak kullanıldığı davaların sayısında önemli bir artış gözlemlenmektedir.


Velayet ve Çocuğun Üstün Yararı İlkesindeki Gelişmeler


Velayet konusunda, Türk Medeni Kanunu'nun 336. maddesi uyarınca çocuğun üstün yararı ilkesi temel alınmaya devam etmektedir. Yargıtay'ın son içtihatları, çocuğun yaşı, gelişimi, ebeveynlerle olan ilişkisi, eğitim durumu ve sağlık durumu gibi faktörlerin yanı sıra, dijital okuryazarlık ve sosyal medya kullanımı gibi modern unsurları da değerlendirmeye dahil etmektedir. Örneğin, ebeveynlerin sosyal medya kullanım alışkanlıklarının çocuğun psikolojik gelişimine etkisi, velayet belirlenmesinde dikkate alınan kriterler arasında yer almaya başlamıştır. Bu kapsamda, çocuğun sosyal medya kullanımı üzerindeki denetim ve gözetim sorumluluğu da velayet değerlendirmelerinde önemli bir yer tutmaktadır.


Ortak velayet uygulaması ise Türk hukukunda halen tartışılan konulardan biridir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017 tarihli kararları, ortak velayetin ancak istisnai durumlarda ve çocuğun yararına olması halinde uygulanabileceğini belirtmektedir. Ancak, çocuğun her iki ebeveynle de sağlıklı ilişki kurabilmesi ve ebeveynlerin ortak sorumluluk bilinciyle hareket etmesi durumunda, ortak velayet modellerinin geliştirilmesi yönünde görüşler artmaktadır. Bu durum, çocuğun üstün yararını gözeterek, ebeveynlerin işbirliği ve iletişimini teşvik eden bir yaklaşımı desteklemektedir.


Nafaka Yükümlülüklerinde Güncel Düzenlemeler


Yoksulluk nafakası, tedbir nafakası ve iştirak nafakası gibi nafaka türlerinde, Yargıtay'ın güncel kararlarıyla önemli içtihat değişiklikleri yaşanmaktadır. Özellikle yoksulluk nafakasının süresiz olup olmaması konusu, hem yargısal hem de toplumsal düzeyde tartışılmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2022 tarihli kararlarında, nafaka yükümlüsünün mali durumunda önemli bir değişiklik olması halinde, nafakanın azaltılması veya kaldırılmasının mümkün olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda, nafaka miktarının belirlenmesinde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının yanı sıra, enflasyon oranları ve asgari ücret artışları gibi makroekonomik göstergeler de dikkate alınmaktadır.


Mahkemeler, nafaka miktarını belirlerken, nafaka alacaklısının boşanma öncesindeki yaşam standardını mümkün olduğunca korumayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, düzenli geliri olmayan ancak sosyal medya üzerinden gelir elde eden kişilerin nafaka yükümlülükleri de yeni tartışma konuları arasında yer almaktadır. Bu tür durumlarda, sosyal medya gelirlerinin tespit edilmesi ve nafaka hesabına dahil edilmesi yönünde eğilimler bulunmaktadır.


Evlilik Birliğinin Korunması ve Aile Konutuna İlişkin Haklar


Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesi uyarınca, eşlerden birinin talebi üzerine aile konutunun kiralık olması halinde sözleşmenin diğer eşin üzerine geçirilmesi mümkündür. Bu hak, özellikle boşanma sürecinde kadınlar ve çocuklar için hayati önem taşımaktadır. Yargıtay'ın son kararlarında, aile konutunun eşlerden birine tahsisi konusunda, çocukların eğitim hayatının devamlılığı ve sosyal çevrelerinin korunması gibi faktörlerin ön planda tutulduğu görülmektedir.


Evlilik birliği içinde edinilen malların paylaşımı konusunda ise, mal rejimleri arasındaki farklılıklar önem arz etmektedir. 2002 yılında yapılan değişiklikle yürürlüğe giren edinilmiş mallara katılma rejimi, evlilik birliği devam ederken edinilen malların eşit paylaşımını öngörmektedir. Bu kapsamda, dijital varlıkların ve sosyal medya hesaplarının ekonomik değerinin nasıl belirleneceği, aile hukukunun yeni tartışma konuları arasında yerini almıştır. Özellikle, kripto para birimleri, dijital sanat eserleri ve sosyal medya hesaplarının değeri, mal paylaşımı davalarında önemli bir yer tutmaktadır.


Sosyal Medyanın Aile Hukukuna Etkisi ve Dijital Deliller


Sosyal medya platformlarının yaygınlaşması, aile hukuku davalarında delil toplama yöntemlerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Twitter, Instagram, Facebook ve diğer platformlardaki paylaşımlar, iletişim kayıtları ve dijital içerikler, boşanma davalarında sadakatsizlik, şiddet veya nafaka yükümlülüğünün tespiti gibi konularda sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak, bu delillerin hukuka uygun şekilde toplanması ve mahkemeye sunulması büyük önem taşımaktadır.


6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 199. maddesi uyarınca, hukuka aykırı yollarla elde edilen delillerin mahkemede kullanılamayacağı genel kabul görmekle birlikte, Yargıtay'ın son kararlarında kişisel verilerin korunması ile adil yargılanma hakkı arasındaki dengenin nasıl sağlanacağına ilişkin önemli tespitler yer almaktadır. Özellikle, aile hukukuna ilişkin davalarda, kamuya açık sosyal medya paylaşımlarının delil olarak kullanılmasının daha kolay kabul gördüğü görülmektedir. Ancak, özel mesajlaşmalar ve gizli paylaşımların delil olarak kullanılabilmesi için, hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi ve ispatlanması gerekmektedir.


Sonuç ve Değerlendirme


Aile hukuku, toplumsal değişimlere paralel olarak sürekli gelişen ve kendini yenileyen dinamik bir alandır. Boşanma, velayet, nafaka ve evlilik kurumuna ilişkin düzenlemeler, hem yasal değişiklikler hem de Yargıtay içtihatlarıyla güncellenmektedir. Dijitalleşmenin etkisiyle, sosyal medya platformları ve elektronik deliller, aile hukuku davalarında giderek daha fazla önem kazanmaktadır.


Bu gelişmeler ışığında, aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda, mevzuata hakimiyetin yanı sıra teknolojik gelişmeleri takip etmenin de önemi artmıştır. Hukuki süreçlerde tarafların, değişen yargılama usullerine ve delil toplama yöntemlerine uyum sağlaması gerekmektedir. Aile hukuku alanındaki gelişmelerin takip edilmesi ve profesyonel hukuki danışmanlık alınması, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle, güncel Yargıtay kararlarının ve mevzuat değişikliklerinin takibi, hukuki süreçlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için kritik öneme sahiptir.