İcra ve iflas hukuku, ekonomik yaşamın sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayan, alacaklı ve borçlu arasındaki dengeyi korumayı amaçlayan dinamik bir hukuk dalıdır. Ekonomik dalgalanmalar, küresel krizler ve sektörel dönüşümler, bu alandaki mevzuatın sürekli olarak güncellenmesini zorunlu kılmaktadır. Özellikle son dönemde kamu ihaleleri etrafında dönen yolsuzluk iddiaları ve özel sektördeki işten çıkarma eğilimleri, icra iflas hukuku uygulamalarının ne kadar hayati bir rol oynadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu makalede, güncel mevzuat değişiklikleri ve Yargıtay kararları ışığında, icra iflas hukuku alanındaki yenilikler ve bu yeniliklerin güncel hukuki gündemle olan bağlantısı detaylı bir şekilde incelenecektir.


Kamu İhalelerinden Kaynaklanan Alacakların Takibinde Güncel Yaklaşımlar


Son dönemde kamuoyunda sıkça gündeme gelen kamu ihalelerindeki yolsuzluk iddiaları, bu ihalelerden kaynaklanan alacakların hukuki takibini de ön plana çıkarmıştır. 7246 sayılı Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile İcra ve İflas Kanunu'na eklenen geçici 14. madde, kamu alacaklarının tahsilinde önemli bir usul getirmiştir. Buna göre, kamu idareleri (genel bütçe kapsamındaki daireler, il özel idareleri, belediyeler ve bunlara bağlı müesseseler dahil) lehine olan alacaklar için artık doğrudan "ilamsız icra" yoluyla takip başlatabilmektedir. Bu durum, özellikle usulsüz veya hukuka aykırı olduğu iddia edilen ihaleler sonucu ortaya çıkan kamu zararlarının hızlı bir şekilde tespiti ve tahsili açısından büyük önem arz etmektedir.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun son dönemdeki kararları, kamu ihalelerinde usulsüzlük iddialarının, idari yargıda iptal davalarının yanı sıra, icra hukuku boyutunu da ortaya koymaktadır. İdare, kesinleşmiş bir alacağı bulunması halinde, bu alacağını ilamsız icra yoluyla takip edebilmekte; borçlu ise itiraz ve icra mahkemesinde menfi tespit davası açma yoluna gidebilmektedir. Bu süreçler, kamu ihalelerindeki yolsuzluk iddialarının sadece ceza hukuku boyutunu değil, aynı zamanda özel hukuk ilişkileri ve alacak tahsili boyutunu da içerdiğini göstermektedir. Bu karmaşık süreçte, taraf olan kişi ve kurumların hak kaybına uğramaması için mevzuat çerçevesinde profesyonel hukuki danışmanlık almaları önem arz etmektedir.


İflas ve İflasın Ertelenmesi Kurumundaki Gelişmeler


Ekonomik zorlukların etkisiyle, özellikle KOBİ'ler için hayati öneme sahip olan iflas ve iflasın ertelenmesi kurumlarında önemli değişiklikler yaşanmaktadır. İİK'nın 179. maddesi ve devamında düzenlenen iflasın ertelenmesi kurumu, borçlunun krizden çıkma ve faaliyetlerini sürdürme ihtimali bulunması halinde, alacaklıların da menfaatine olacak şekilde bir nefes alma imkanı sunmaktadır. Yargıtay'ın son dönem kararları, iflasın ertelenmesi talebinin kabulü için borçlunun sadece geçici bir likidite sıkıntısı içinde olmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda borçlarını ödeyebilme potansiyelinin somut delillerle ortaya konulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, borçlunun sunacağı iyileştirme projesi ve mali tablolar büyük önem taşımaktadır.


İflasın ertelenmesi sürecinde, borçlu şirket için bir konkordato taslağı hazırlanmakta ve bu taslak alacaklıların kabulüne sunulmaktadır. Bu süreç, özellikle özel sektördeki işten çıkarmaların arttığı dönemlerde, şirketin iflastan kurtularak istihdamı koruması açısından da kritik bir öneme sahiptir. İşten çıkarmaların yoğun yaşandığı sektörlerde, iflasın ertelenmesi süreci, hem şirketin hem de çalışanların haklarının korunması bağlamında bir çözüm yolu olarak değerlendirilebilmektedir. Bu zorlu süreçte, deneyimli bir hukuk ekibi, şirketlere ve alacaklılara yasal süreçlerde rehberlik ederek en uygun çözüm önerilerini sunabilir.


Kıdem Tazminatı Alacaklarının İcra Yoluyla Takibi


Özel sektördeki işten çıkarma dalgaları, kıdem tazminatı alacaklarının icra yoluyla takibini de gündeme getirmiştir. İş Kanunu'na tabi işçilerin kıdem tazminatı alacakları, İİK m. 82/b uyarınca "imtiyazlı alacak" statüsündedir. Bu, işçinin, işverenin iflası veya icra takipleri halinde alacağını diğer alacaklılara göre öncelikle tahsil edebilmesi anlamına gelmektedir. Ancak, işçinin bu haktan yararlanabilmesi için alacağının mahkeme kararı veya özel olarak yetkilendirilmiş bir arabulucu tarafından tespit edilmiş ya da işveren tarafından kabul edilmiş olması gerekmektedir.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik içtihadı, kıdem tazminatı alacağının ilamsız icra takibine konu edilebilmesi için bir "ilam" niteliğinde belgeye ihtiyaç olduğu yönündedir. Bu noktada, işçi ile işveren arasında imzalanan ve tazminat miktarını gösteren bir protokol veya işverenin ödeme taahhüdü, icra takibi başlatmada dayanak olarak kullanılabilmektedir. Aksi halde, işçinin alacağını tahsil edebilmesi için iş mahkemesinde dava açması ve ardından ilamlı icra yoluna başvurması gerekecektir. Bu süreç, işçinin hukuki haklarını koruması açısından büyük önem taşımakta olup, sürecin her aşamasında mevzuata uygun hareket edilmesi elzemdir. Ayrıca, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile getirilen arabuluculuk müessesesi de bu süreçte önemli bir rol oynamaktadır.


Konkordato Uygulamalarındaki Güncel Eğilimler


İcra iflas hukukunun en önemli yeniliklerinden biri de konkordato müessesesidir. 7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile İİK'ya eklenen geçici 20. madde, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için sadeleştirilmiş bir "ıslah edici konkordato" süreci öngörmüştür. Bu süreç, borçlunun daha az masrafla ve daha kısa sürede borçlarını yeniden yapılandırmasına imkan tanımaktadır. Yargıtay'ın bu konudaki yaklaşımı, konkordato tasdik şartlarının titizlikle değerlendirilmesi, ancak borçlunun ıslah olma ihtimalinin bulunduğu durumlarda sürecin desteklenmesi yönündedir.


Konkordato süreci, sadece borçlu ve alacaklılar açısından değil, aynı zamanda işten çıkarmaların yoğun olduğu dönemlerde istihdamın korunması açısından da sosyal bir işleve sahiptir. Tasdik edilen bir konkordato ile şirketin faaliyetlerine devam etmesi, birçok çalışanın işini kaybetmemesi anlamına gelebilmektedir. Bu nedenle, konkordato süreçleri, güncel ekonomik gündemle doğrudan bağlantılı olarak ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Hukuki çözümler sunan profesyoneller, bu süreçte tarafların menfaatlerini en üst düzeyde koruyacak stratejiler geliştirmektedir.


Elektronik İcra ve Dijitalleşme


İcra iflas hukuku alanındaki en dikkat çekici gelişmelerden biri de dijitalleşme ve elektronik icra uygulamalarıdır. E-Devlet kapısı üzerinden yapılabilen birçok işlem, icra takip süreçlerine de entegre edilmiştir. Alacaklılar, artık birçok icra işlemini elektronik ortamda başlatabilmekte, borçlular ise elektronik tebligatlar aracılığıyla süreçten haberdar edilebilmektedir. Bu durum, sürelerin kısalması ve işlem maliyetlerinin düşmesi açısından önemli avantajlar sağlamaktadır.


Ancak, dijitalleşme aynı zamanda yeni hukuki sorunları da beraberinde getirmiştir. Elektronik tebligatların usulüne uygun şekilde yapılıp yapılmadığı, elektronik imzanın geçerliliği ve bilgi güvenliği gibi konular, icra iflas hukuku davalarında yeni uyuşmazlık alanları oluşturmaktadır. Yargıtay, elektronik icra işlemlerinde usul güvenliğinin sağlanmasına büyük önem atfetmekte, usule aykırı elektronik işlemlerin hukuki sonuç doğurmayacağını ısrarla vurgulamaktadır. Bu nedenle, elektronik icra süreçlerinde mevzuata uygun hareket etmek ve güvenilir bilişim sistemleri kullanmak büyük önem taşımaktadır.


Sonuç ve Değerlendirme


İcra iflas hukuku, ekonomik hayatın nabzını tutan ve sürekli bir dönüşüm içinde olan dinamik bir alandır. Kamu ihalelerindeki yolsuzluk iddialarının ortaya çıkardığı alacakların takibinden, özel sektördeki işten çıkarma dalgasının tetiklediği kıdem tazminatı uyuşmazlıklarına kadar birçok güncel konu, bu hukuk dalının uygulama alanına girmektedir. Yasal düzenlemeler ve Yargıtay içtihatları, hem alacaklının hakkını korumakta hem de borçluya nefes alabileceği yasal zeminler sunmaktadır.


Bu karmaşık ve teknik hukuk alanında, tarafların hak kaybına uğramaması için mevzuata hakim olmaları ve süreçleri doğru yönetmeleri büyük önem taşımaktadır. Güncel mevzuat değişikliklerinin yakından takip edilmesi, Yargıtay'ın gelişen içtihatlarına hakim olunması ve hukuki süreçlerin bu çerçevede yürütülmesi, hak arayışında başarıya giden yolda kritik adımlardır. İcra iflas hukuku, sadece bir alacak tahsil aracı değil, aynı zamanda ekonomik dengeleri koruyan ve sosyal adalete hizmet eden kapsamlı bir hukuk disiplini olarak değerlendirilmelidir.