Kefaletle tahliye, ceza muhakemesi hukukunda tutuklu yargılamanın istisnai bir görünümüdür. Bu kurum, tutukluluğun devamının orantısız hale geldiği durumlarda, şüpheli veya sanığın belirli güvenceler karşılığında serbest bırakılmasını amaçlar. Kefaletle tahliyenin hukuki dayanakları, şartları, hükümleri ve Yargıtay uygulaması bu makalede incelenecektir.
Kefaletle Tahliyenin Hukuki Dayanağı
Kefaletle tahliye, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 109 ila 115. maddelerinde düzenlenmiştir. CMK'nın 109/1. maddesine göre, "Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanığın salıverilmesi halinde, kaçmasını, saklanmasını veya suç işlemeye devam etmesini önlemek, mağdurun veya başkalarının güvenliğini sağlamak ve kamu düzenini korumak amacıyla aşağıda belirtilen güvencelerden bir veya birkaçına karar verilebilir." Bu hüküm, kefaletle tahliyenin temel dayanağını oluşturur. Kefalet, tutuklama tedbirine alternatif bir güvence mekanizması olarak, orantılılık ilkesinin bir gereği olarak başvurulan bir yoldur. Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı da kefaletle tahliye kurumunun temelini oluşturur. [1] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5. maddesi de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını güvence altına alarak, tutukluluğun istisnai bir tedbir olduğunu ve makul bir sürede yargılanma veya yargılama süresince serbest bırakılma hakkını öngörür.
Kefaletle Tahliyenin Şartları
Kefaletle tahliye kararı verilebilmesi için öncelikle hakkında tutuklama kararı verilmiş bir şüpheli veya sanık bulunmalıdır. CMK'nın 109. maddesi uyarınca, aşağıdaki şartların varlığı halinde kefaletle tahliye kararı verilebilir:
- Tutuklama Nedenlerinin Varlığı: Kefaletle tahliye, tutuklama nedenlerinin tamamen ortadan kalkmadığı durumlarda uygulanabilir. Eğer tutuklama nedenleri ortadan kalkmışsa, doğrudan tahliye kararı verilmelidir. Tutuklama nedenlerinin varlığı, kuvvetli suç şüphesinin bulunması ve CMK m.100'de sayılan kaçma, delilleri karartma veya tanık/mağdur üzerinde baskı kurma gibi sebeplerin bulunması anlamına gelir.
- Güvence Belirlenmesi: Şüpheli veya sanığın kaçmasını, saklanmasını veya suç işlemeye devam etmesini önlemek amacıyla güvence belirlenmesi gerekir. Bu güvence, nakdi kefalet olabileceği gibi, taşınmaz rehni, devlet tahvili, kıymetli evrak veya üçüncü bir kişinin şahsi kefaleti gibi farklı şekillerde de olabilir (CMK m.109/2).
- Orantılılık İlkesi: Tutukluluğun devamının hakkaniyete aykırı hale geldiği durumlarda kefaletle tahliye gündeme gelebilir. Bu değerlendirme yapılırken, suçun niteliği, işleniş şekli, sanığın kişiliği, delil durumu, tutuklulukta geçen süre gibi faktörler göz önünde bulundurulur. Orantılılık ilkesi, tutuklama tedbirinin hedeflenen amaca ulaşmak için gerekli, uygun ve ölçülü olmasını gerektirir.
CMK'nın 109/4. maddesi, özellikle adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olacağı hallerde kefalete hükmedilemeyeceğini belirtir. Bu da kefaletin, adli kontrole göre daha ağır bir tedbir olduğunu gösterir. Adli kontrol, CMK m.109/3'te sayılan yükümlülükleri içerir ve şüpheli veya sanığın belirli aralıklarla karakola imza vermesi, yurtdışı yasağı konulması, belirli yerlere gitmesinin yasaklanması gibi tedbirleri kapsar.
Kefalet Miktarının Belirlenmesi
Kefalet miktarı, CMK'nın 110. maddesine göre somut olayın özelliklerine göre belirlenir. Mahkeme, şüpheli veya sanığın ekonomik durumu, suçun niteliği, cezanın ağırlığı, kaçma şüphesi gibi faktörleri değerlendirerek kefalet miktarını tespit eder. Kefalet miktarının belirlenmesinde dikkate alınacak hususlar şunlardır (CMK m.110):
- Şüpheli veya sanığın ekonomik durumu
- Suçun önemi ve ağırlığı
- Kaçma, saklanma veya yeni suç işleme olasılığı
- Mağdurun veya yakınlarının uğradığı zarar (varsa)
Kefalet miktarının aşırı yüksek veya düşük belirlenmesi, adil yargılanma hakkını ihlal edebilir. Bu nedenle, mahkemelerin bu konuda titizlikle hareket etmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarında, kefalet miktarının belirlenmesinde orantılılık ilkesine uyulmaması halinde hak ihlali olduğuna hükmedilmiştir (Örn: AYM, B. No: 2013/1783, 16/4/2015).
Kefaletin İadesi ve Hazineye İrat Kaydedilmesi
Kefalet, belirli şartların yerine getirilmesi halinde iade edilir. CMK'nın 114. maddesine göre, şüpheli veya sanık hakkında beraat kararı verilmesi, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi veya hükmün kesinleşmesi halinde kefalet iade edilir. Ayrıca, yargılama sonunda mahkumiyet kararı verilse dahi, verilen cezanın türü ve süresi dikkate alınarak, tutuklulukta geçen süre de göz önünde bulundurularak kefaletin iadesine karar verilebilir. Ancak, şüpheli veya sanığın yükümlülüklerini yerine getirmemesi (örneğin duruşmalara mazeretsiz katılmaması) veya kaçması halinde kefalet hazineye irat kaydedilebilir (CMK m.112). CMK m.112/2'de sayılan hallerde (örneğin, sanığın kaçması, saklanması veya yükümlülüklerini yerine getirmemesi) kefalet kısmen veya tamamen hazineye irat kaydedilebilir. Kefaletin hazineye irat kaydedilmesi kararına karşı itiraz yolu açıktır (CMK m.267 vd.).
Yargıtay İçtihatları ve Uygulama
Yargıtay, kefaletle tahliye konusunda birçok karar vermiştir. Bu kararlar, kefaletle tahliyenin şartları, kefalet miktarının belirlenmesi ve kefaletin iadesi gibi konularda önemli ilkeler ortaya koymaktadır. Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2017/16-957 E., 2021/313 K. sayılı kararında, tutukluluğun ölçülülük ilkesine aykırı hale geldiği durumlarda kefaletle tahliyenin mümkün olduğu vurgulanmıştır. [2] Yargıtay kararlarında, özellikle uzun tutukluluk süreleri söz konusu olduğunda, kefaletle tahliyenin bir alternatif olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de uzun tutukluluk sürelerinin AİHS'nin 5. maddesine aykırı olduğuna dair birçok karar vermiştir. Bu nedenle, Türk mahkemelerinin de tutukluluk sürelerini değerlendirirken AİHM içtihatlarını dikkate alması gerekmektedir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2023/112 E., 2023/123 K. sayılı kararında ise, sanığın kaçma şüphesinin bulunmadığı, delillerin toplandığı ve tutukluluk süresinin uzunluğu dikkate alınarak kefaletle tahliye kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. [3] Yargıtay kararlarında, kefaletle tahliye taleplerinin gerekçeli bir şekilde reddedilmesi gerektiği ve kararda, somut olayın özelliklerine göre tutukluluğun neden devam ettiğinin açıkça belirtilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Kefaletle tahliye, tutukluluğun istisnai bir görünümü olup, orantılılık ilkesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Uygulamada, kefalet miktarının adil bir şekilde belirlenmesi, tutukluluk sürelerinin makul sınırlar içinde kalması ve kefaletin iadesi hususunda titizlikle hareket edilmesi büyük önem taşımaktadır. Mahkemelerin, CMK hükümleri, Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM içtihatları ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda karar vermesi, hakkaniyetli bir yargılama sürecinin teminatıdır. Kefaletle tahliyenin daha etkin bir şekilde uygulanabilmesi için, uygulayıcıların bu konudaki bilgi ve farkındalıklarının artırılması, mevzuatta belirsizliklerin giderilmesi ve orantılılık ilkesinin daha somut kriterlerle belirlenmesi faydalı olacaktır. Ayrıca, kefalet sisteminin daha şeffaf ve öngörülebilir hale getirilmesi, uygulamada yaşanan sorunların giderilmesine katkı sağlayacaktır. Kefalet miktarının belirlenmesinde kullanılan kriterlerin daha net bir şekilde tanımlanması ve mahkemelerin bu kriterlere uygun karar vermesi, keyfi uygulamaların önüne geçilmesine yardımcı olacaktır.
[1] Anayasa'nın 19. maddesi şöyledir: "Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: ... (c) Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin kaçmasını veya delillerin yok edilmesini önlemek maksadıyla yakalanması veya tutuklanması, ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2017/16-957 E., 2021/313 K. sayılı kararına Yargıtay'ın resmi internet sitesinden ulaşılabilir (www.yargitay.gov.tr).
[3] Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2023/112 E., 2023/123 K. sayılı kararına UYAP sisteminden veya ilgili hukuk veri tabanlarından ulaşılabilir.
```