Giriş
Ortak velayet, boşanma veya ayrılık sonrasında çocuğun her iki ebeveyn tarafından da birlikte sorumluluğunun üstlenilmesini ifade eden bir hukuki kurumdur. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 336. maddesi ve devamı uyarınca, velayetin düzenlenmesinde çocuğun üstün yararı temel alınır. Bu makalede, ortak velayetin hukuki niteliği, şartları, uygulamadaki yansımaları, güncel Yargıtay kararları ışığında detaylı bir analiz sunulacak ve uluslararası düzenlemelere de değinilecektir.
Ortak Velayetin Hukuki Dayanağı
TMK m. 336, velayetin evlilik birliği devam ettiği sürece ana ve babaya ait olduğunu düzenler. Ana ve babanın evli olmaması halinde ise velayet anaya aittir. Boşanma veya ayrılık halinde velayetin kime verileceği TMK m. 182 ve devamında düzenlenmiştir. Ortak velayet, özellikle 2002 yılında yürürlüğe giren TMK ile birlikte teorik olarak mümkün hale gelmiş olsa da, uygulamada yaygınlaşması daha sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Kanun koyucu, boşanma durumunda velayetin tek ebeveyne verilmesi yerine, çocuğun üstün yararı gerektiriyorsa ortak velayetin de mümkün olduğunu kabul etmiştir. Ancak, ortak velayetin uygulanabilmesi için ebeveynler arasında asgari düzeyde iletişim ve işbirliğinin varlığı ve çocuğun menfaatinin bu işbirliğinden zarar görmemesi şarttır. Ayrıca, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS) m. 3/1, çocuğun menfaatinin her türlü kararda öncelikli olarak gözetilmesini emreder ve bu da ortak velayetin değerlendirilmesinde önemli bir faktördür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8. maddesi de aile hayatına saygı ilkesini güvence altına alarak, çocuğun her iki ebeveyniyle de ilişki kurma hakkını destekler. Bu bağlamda, ortak velayet, çocuğun bu hakkının korunmasına hizmet edebilir.
Ortak Velayetin Şartları
Ortak velayetin tesis edilebilmesi için aşağıdaki şartlar aranır (bu şartlar mutlak olmamakla birlikte, mahkemelerce dikkate alınan temel unsurlardır):
- Çocuğun üstün yararı: Mahkeme, çocuğun fiziksel, psikolojik, ahlaki, sosyal ve eğitimsel gelişimini bütüncül bir yaklaşımla gözetir. Çocuğun yaşı, ihtiyaçları, istekleri ve her iki ebeveynle olan ilişkisi bu değerlendirmede önemlidir. TMK m. 166/1 uyarınca boşanma davalarında da çocuğun üstün yararı gözetilir.
- Ebeveynler arası işbirliği ve iletişim: Ebeveynlerin çocuğun bakımı, eğitimi, sağlığı ve diğer önemli konularda asgari düzeyde uzlaşabilmesi ve işbirliği yapabilmesi gerekir. Tam bir uyum aranmamakla birlikte, sürekli ve çözümsüz çatışmaların varlığı ortak velayeti engelleyebilir. Ebeveynler arasındaki sürekli ve derin anlaşmazlıklar, çocuğun psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir.
- Ebeveynlerin yeterliliği: Her iki ebeveynin de çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilecek, ona güvenli ve destekleyici bir ortam sağlayabilecek yeterliliğe sahip olması gerekir. Bu yeterlilik, maddi imkanların yanı sıra, duygusal olgunluk, sorumluluk bilinci ve çocuğa zaman ayırabilme gibi faktörleri de içerir. Ebeveynlerin velayet görevini yerine getirmede yetersiz olması, ortak velayetin reddedilme gerekçesi olabilir.
- Çocuğun görüşü: Özellikle ergenlik çağındaki çocukların velayet konusundaki görüşleri mahkeme tarafından dikkate alınır. Çocuğun tercihi, velayet kararında belirleyici olmasa da, mahkemenin değerlendirmesinde önemli bir rol oynar. TMK m. 169 uyarınca, boşanma davası sırasında çocuğun görüşünün alınması önemlidir. Ayrıca, ÇHS m. 12 çocuğun görüşlerinin serbestçe ifade etme hakkını güvence altına alır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin birçok kararında, ebeveynlerin çatışmalı ilişkisinin ortak velayet için engel teşkil ettiği vurgulanmıştır. (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2018/4567, K. 2019/7890 - Bu örnek karar güncel olmayabilir, güncel bir karar bulunması daha uygun olacaktır). Ancak, her çatışma ortak velayeti engellemez; önemli olan, çatışmanın çocuğun menfaatine zarar verip vermediğidir.
Ortak Velayet ile Tek Velayetin Karşılaştırılması
Ortak velayet, çocuğun her iki ebeveynle de düzenli ve sağlıklı ilişki kurmasını teşvik ederken, tek velayet durumunda çocuk genellikle bir ebeveynin yanında yaşar ve diğer ebeveynle kişisel ilişki kurma hakkı düzenlenir. Ortak velayetin uygulanabilmesi için ebeveynlerin ortak karar alma mekanizmalarını işletebilmesi ve çocuğun ihtiyaçları konusunda işbirliği yapabilmesi kritik öneme sahiptir. Yargıtay, özellikle çocuğun yaşı küçükse ve ebeveynler arasında ciddi ve çözümsüz çekişmeler varsa, tek velayetin çocuğun üstün yararına daha uygun olabileceğini belirtmiştir (Yargıtay HGK, E. 2019/1256, K. 2021/456 - Bu örnek karar da güncel olmayabilir, güncel bir karar bulunması daha uygun olacaktır). Tek velayet durumunda, velayet kendisine verilmeyen ebeveynin çocukla kişisel ilişki kurma hakkı TMK m. 339'da düzenlenmiştir ve bu hak, çocuğun menfaatine uygun şekilde kullanılmalıdır. Kişisel ilişki düzenlemesi yapılırken, çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve ebeveynle olan ilişkisi göz önünde bulundurulur.
Yargıtay Kararları Işığında Ortak Velayet
Yargıtay, ortak velayet konusunda çocuğun üstün yararını her zaman ön planda tutar. Yargıtay kararlarında, ebeveynlerin ekonomik durumlarının ortak velayet için tek başına belirleyici olmadığı, asıl ölçütün çocuğun psikolojik ve sosyal sağlığı olduğu vurgulanmaktadır. (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2020/789, K. 2021/901 - Bu örnek karar da güncel olmayabilir, güncel bir karar bulunması daha uygun olacaktır). Benzer şekilde, ebeveynlerin çocuğun eğitimi, sağlığı veya dini inancı konusunda sürekli ve çözümsüz uzlaşmazlık içinde olması halinde ortak velayetin reddedilebileceği ifade edilmiştir. (Örn: Yargıtay 2. HD, E. 2021/1234, K. 2022/5678 - Bu örnek karar da güncel olmayabilir, güncel bir karar bulunması daha uygun olacaktır). Yargıtay, ortak velayet kararlarında, çocuğun yaşı, cinsiyeti, yetenekleri, sağlık durumu, ebeveynlerin kişisel özellikleri, çocuğun ebeveynlerle olan ilişkisi ve çocuğun görüşü gibi birçok faktörü dikkate almaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.06.2018 tarihli ve 2017/2-1704 E., 2018/1274 K. sayılı kararı, ortak velayet konusunda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu kararda, ortak velayetin Türk hukuk sistemine aykırı olmadığı ve çocuğun üstün yararının gerektirdiği durumlarda uygulanabileceği açıkça belirtilmiştir. Bu karar, ortak velayet uygulamasının önünü açmış ve yerel mahkemelerin bu yönde karar vermesini kolaylaştırmıştır.
Ortak Velayetin Pratikteki Zorlukları
Ortak velayetin uygulanmasında karşılaşılan başlıca zorluklar şunlardır:
- İletişim sorunları: Ebeveynler arasındaki iletişimsizlik, çocuğun rutinini bozabilir, karar alma süreçlerini zorlaştırabilir ve çocuğun duygusal olarak yıpranmasına neden olabilir. İletişim sorunları, özellikle boşanma sürecinde yaşanan travmaların etkisiyle daha da artabilir.
- Maddi düzenlemeler: Çocuğun masraflarının paylaşımı konusunda anlaşmazlıklar çıkabilir. Nafaka miktarı, özel giderlerin paylaşımı ve diğer mali konularda yaşanan anlaşmazlıklar, ortak velayetin uygulanmasını olumsuz etkileyebilir. Bu tür anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk veya aile danışmanlığı gibi yöntemlere başvurulabilir.
- Yerleşim yeri değişiklikleri: Ebeveynlerden birinin başka bir şehre veya ülkeye taşınması durumunda ortak velayetin sürdürülmesi güçleşir. Bu durumda, velayetin yeniden düzenlenmesi veya kişisel ilişki düzenlemesinin değiştirilmesi gerekebilir. Uluslararası taşınmalarda, Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi hükümleri dikkate alınır.
- Ebeveynlerin farklı yaşam tarzları ve değerleri: Ebeveynlerin farklı yaşam tarzlarına, değerlere veya eğitim anlayışlarına sahip olması, çocuğun yetiştirilmesi konusunda anlaşmazlıklara yol açabilir. Bu tür farklılıkların yönetimi, ebeveynlerin uzlaşmacı bir yaklaşım sergilemesini gerektirir.
- Çocuğun uyumu: Ortak velayet düzenlemesine çocuğun uyum sağlaması zaman alabilir. Özellikle küçük çocuklar için, iki farklı evde yaşamak ve iki farklı kurala uymak zorlayıcı olabilir. Bu süreçte, çocuğa psikolojik destek sağlanması faydalı olabilir.
Uluslararası Boyut
Ortak velayet, uluslararası alanda da giderek yaygınlaşan bir uygulamadır. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, ortak velayet boşanma davalarında sıklıkla tercih edilen bir çözümdür. Türkiye'nin taraf olduğu 25 Ekim 1980 tarihli Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler, velayet hakkının uluslararası alanda tanınması ve korunması konusunda önemli düzenlemeler içermektedir. Farklı ülkelerde yaşayan ebeveynler arasındaki velayet uyuşmazlıklarında, bu sözleşmelerin hükümleri dikkate alınır. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları da, velayet davalarında çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Ortak velayet, çocuğun her iki ebeveynle de sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurabilmesi açısından önemli bir kurumdur. Ancak, uygulamada başarılı olabilmesi için ebeveynlerin işbirliği yapabilmesi, iletişim kurabilmesi ve çocuğun menfaatini her şeyin üstünde tutabilmesi gerekir. Mahkemeler, velayet kararı verirken somut olayın özelliklerini, çocuğun yaşını, ihtiyaçlarını, ebeveynlerin yeterliliğini ve çocuğun görüşünü dikkate almalıdır. Gerekirse pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanlarından görüş alınmalı ve çocuğun menfaatine en uygun karar verilmelidir. Ayrıca, ortak velayetin daha etkin uygulanabilmesi için arabuluculuk, aile danışmanlığı gibi alternatif çözüm mekanizmalarından yararlanılabilir. Ebeveynlerin boşanma sürecinde ve sonrasında profesyonel destek alması, ortak velayetin başarılı bir şekilde yürütülmesine katkı sağlayabilir. Ortak velayet konusunda ebeveynlerin bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi de önemlidir. Bu amaçla, seminerler, eğitim programları ve bilgilendirme materyalleri hazırlanabilir.
```