Sosyal medya platformlarının hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesiyle birlikte, bu platformlarda yapılan paylaşımların hukuki sınırları da giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Özellikle 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun (İnternet Yasası) kapsamında yapılan düzenlemeler, ifade özgürlüğü ile kamu düzeni ve bireylerin haklarının korunması arasında hassas bir denge kurulmasını hedeflemektedir. Bu makalede, sosyal medya yasası olarak da bilinen bu düzenlemeler çerçevesinde gerçekleştirilen tutuklama, içerik kaldırma ve erişim engelleme gibi ceza hukuku yaptırımlarının, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Anayasa hükümleri ışığında ifade özgürlüğünün sınırları ile ne ölçüde örtüştüğü detaylı bir şekilde analiz edilecektir.


Sosyal Medya Yasasının Hukuki Dayanağı ve Kapsamı


5651 sayılı Kanun'un temel amacı, internet ortamında işlenen belirli suçların önlenmesi ve bu suçlarla etkin bir şekilde mücadele edilmesidir. Kanun, internet ortamında faaliyet gösteren farklı aktörleri (içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı, toplu kullanım sağlayıcı) tanımlamakta ve bu aktörlerin sorumluluklarını belirlemektedir. Özellikle, sosyal ağ sağlayıcıları olarak nitelendirilen platformlar için Türkiye'de temsilci bulundurma, kullanıcı verilerini Türkiye'de saklama ve içeriği kaldırma gibi önemli yükümlülükler getirilmiştir. Bu yükümlülüklere uyulmaması halinde, idari para cezalarından başlayarak reklam yasağına ve bant genişliğinin daraltılmasına kadar varan çeşitli yaptırımlar uygulanabilmektedir. Bu düzenlemeler, ceza hukuku açısından dolaylı bir etkiye sahip olup, platformların içerik denetim mekanizmalarını güçlendirmeyi ve yasa dışı içeriklerin yayılmasını engellemeyi amaçlamaktadır.


İfade Özgürlüğünün Anayasal Çerçevesi ve Sınırları


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. maddesi, herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Bu hak, demokratik toplum düzeninin olmazsa olmaz bir unsuru olmakla birlikte, mutlak değildir. Anayasa'nın aynı maddesi, ifade özgürlüğünün; millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının şöhret veya haklarının korunması gibi sebeplerle sınırlanabileceğini öngörmektedir. Bu sınırlamaların, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen ölçülülük ilkesine uygun olması gerekmektedir. Bu çerçevede, sosyal medyada yapılan bir paylaşımın ceza hukuku kapsamında suç teşkil edip etmediği değerlendirilirken, Anayasal sınırlar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi de dikkate alınmaktadır.


Sosyal Medya Paylaşımlarında Suç Teşkil Eden Fiiller


Sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlar, TCK kapsamında çeşitli suçların oluşumuna zemin hazırlayabilmektedir. Bu suçlar, genellikle aşağıdaki kategorilerde toplanmaktadır:



  • Kişilere Karşı Suçlar (TCK m. 86 vd.): Hakaret (TCK m. 125), tehdit (TCK m. 106), şantaj (TCK m. 107) ve kişisel verilerin hukuka aykırı olarak yayılması (TCK m. 136) gibi suçlar sosyal medyada sıkça karşılaşılan durumlardır. Özellikle hakaret suçunda, paylaşımın herkese açık bir platformda yapılmış olması, cezanın artırılmasını gerektiren bir neden olarak değerlendirilebilmektedir (TCK m. 125/4).

  • Kamuya Karşı Suçlar (TCK m. 171 vd.): Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (TCK m. 216), suç işlemeye alenen tahrik (TCK m. 214) veya terör örgütü propagandası yapmak (TMK m. 7/2) gibi fiiller, kamu düzenini ve güvenliğini doğrudan hedef aldığından, bu tür paylaşımlar nedeniyle savcılık tarafından soruşturma başlatılması ve tutuklama talebinde bulunulması daha olasıdır. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve ilgili mevzuat hükümleri de bu kapsamda değerlendirilmektedir.

  • Devlete Karşı Suçlar (TCK m. 300 vd.): Cumhurbaşkanına hakaret (TCK m. 299) veya devletin egemenlik alametlerini aşağılama (TCK m. 300) gibi suçlar da sosyal medya paylaşımları üzerinden işlenebilmekte ve bu suçlamalar ciddi cezai yaptırımlar içerebilmektedir.

  • Özel Hayata Karşı Suçlar: Özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK m. 134) ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme (TCK m. 136) gibi suçlar da sosyal medyada sıklıkla karşılaşılan ve tutuklamaya neden olabilecek suçlardandır.


Tutuklama Kararının Hukuki Niteliği ve Şartları


Sosyal medya paylaşımları nedeniyle bir kişinin tutuklanabilmesi için, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 100'de belirtilen "kuvvetli suç şüphesi"nin varlığı yanında, bir veya birden fazla tutuklama nedeninin de bulunması gerekmektedir. Bu nedenler; kaçma şüphesi, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme şüphesi veya suçun işlenmeye devam etmesi ihtimalidir. Sosyal medya suçlarında, özellikle paylaşımın hızla yayılabilme ve silinse dahi izlerinin kalabilme özelliği nedeniyle, "delilleri yok etme şüphesi" sıklıkla gündeme gelmektedir. Ancak, her sosyal medya paylaşımı otomatik olarak tutuklama kararı verilmesini gerektirmez. Sulh ceza hakimi, somut olayın özelliklerini, şüphelinin sosyal ve ekonomik durumunu, suçun niteliğini, delil durumunu ve önceki sabıkasını değerlendirerek tutuklama kararı verir. Bu değerlendirme yapılırken, CMK m. 100/3 uyarınca, tutuklamanın ölçülü olup olmadığı, yani ifade özgürlüğünün sınırları ile orantılılık ilkesi de dikkate alınmalıdır. Tutuklama, istisnai bir koruma tedbiri olup, son çare olarak uygulanmalıdır.


Yargıtay Kararları Işığında İfade Özgürlüğü ve Suç Sınırı


Yargıtay, sosyal medya paylaşımlarının suç teşkil edip etmediği konusunda birçok karar vermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ilgili daireleri, eleştiri ile hakaret suçunu birbirinden ayırmakta, sert ve hatta incitici olabilen eleştirilerin, hakaret sınırlarına ulaşmadığı sürece ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceğini vurgulamaktadır. Örneğin, bir siyasetçiye yönelik "yetersiz" veya "başarısız" şeklindeki bir eleştiri, kişisel onur ve şerefi hedef alan aşağılayıcı ifadeler içermediği sürece, hakaret suçunu oluşturmayabilir. Benzer şekilde, terör örgütü propagandası suçunun oluşması için, paylaşımın örgütün eylemlerini övücü veya meşru göstermeye yönelik olması, örgütün şiddet veya cebir yöntemlerini teşvik etmesi veya örgütün amaçlarına hizmet etmesi gerekmektedir. Sadece haber niteliğindeki bir içeriğin paylaşılması veya eleştirel bir yaklaşım sergilenmesi, bu suçun oluşması için yeterli görülmemektedir. Yargıtay kararları, ifade özgürlüğünün demokratik toplumun temel taşı olduğu ilkesinden hareket etmektedir. Bu kararlar, ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinde önemli bir rehber niteliğindedir.


Hukuki Süreçte Savunma ve Hak Arama Yolları


Sosyal medya paylaşımı nedeniyle soruşturmaya veya kovuşturmaya muhatap olan bir kişi, ceza hukuku sürecinde birçok hukuki hakka sahiptir. İlk aşamada, savcılık tarafından ifadesi alınan şüpheli, Anayasa'nın 36. maddesi ve CMK'nın ilgili hükümleri uyarınca bir avukat yardımından yararlanma hakkına sahiptir. Paylaşımın eleştiri sınırları içinde kaldığının veya suçun unsurlarını oluşturmadığının hukuki argümanlarla savunulması büyük önem taşımaktadır. Tutuklama kararına karşı itiraz edilebileceği gibi (CMK m. 267 vd.), soruşturmanın kanunsuzluğu veya iddianamenin kabul edilmemesi gibi itiraz yolları da mevcuttur. Kovuşturma aşamasında ise, mahkeme nezdinde delillerin toplanması ve değerlendirilmesi sürecine aktif olarak katılma imkanı bulunmaktadır. Bu süreçlerde, hukuki danışmanlık almak ve mevzuat çerçevesinde hareket etmek, hakların etkin bir şekilde korunmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca, AİHS'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı da dikkate alınmalıdır.


Sonuç ve Değerlendirme


Sosyal medya yasası kapsamında gerçekleştirilen tutuklama ve diğer ceza hukuku yaptırımları, ifade özgürlüğü ile kamu düzeni arasında hassas bir dengenin gözetilmesini gerektiren karmaşık hukuki meselelerdir. 5651 sayılı Kanun ve TCK hükümleri, bireyleri ve toplumu potansiyel zararlardan korumayı hedeflerken, Anayasa'nın güvence altına aldığı ifade özgürlüğünün hukuki sınırlarını da çizmektedir. Yargıtay içtihatları, eleştiri ile suç arasındaki ayrımın titizlikle yapılması gerektiğine işaret etmektedir. Bu bağlamda, sosyal medya kullanıcılarının, paylaşımlarını yaparken mevcut yasal düzenlemelerin farkında olmaları, hukuki sorumluluklarını göz önünde bulundurmaları büyük önem taşımaktadır. Öte yandan, kolluk kuvvetleri, savcılar ve mahkemelerin de soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsuru olduğu ilkesini daima hatırda tutmaları ve orantılılık testini titizlikle uygulamaları gerekmektedir. Hukuki süreçlerde, bireylerin haklarını korumak ve adil bir yargılamanın temin edilmesi için profesyonel hukuki danışmanlık almak önem arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki, ifade özgürlüğünün korunması, demokratik bir toplumun en temel değerlerinden biridir.