Sosyal medya platformlarının hayatımızdaki yeri ve önemi her geçen gün artarken, bu platformlarda gerçekleştirilen bazı eylemler hukuki sınırları zorlamakta ve ceza hukuku alanını doğrudan ilgilendiren sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle nefret söylemi olarak nitelendirilen ve belirli bir grubu hedef alan ayrımcı, düşmanlık içeren veya şiddeti teşvik eden ifadeler, ifade özgürlüğü ile toplum düzeni ve bireylerin korunması arasında hassas bir dengenin kurulmasını gerektirmektedir. Türk hukuk sistemi, bu dengenin sağlanması amacıyla Türk Ceza Kanunu (TCK) başta olmak üzere çeşitli mevzuat düzenlemeleri ile sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen eylemleri de kapsayacak şekilde net sınırlar çizmiştir. Bu makalede, sosyal medyada nefret söyleminin ceza hukuku kapsamındaki yeri, ilgili kanun maddeleri, yargı kararları ışığında ve ifade özgürlüğü ile olan ilişkisi çerçevesinde detaylı olarak incelenecektir.
Sosyal Medyada Nefret Söylemi Kavramı ve Hukuki Niteliği
Nefret söylemi, temel olarak; dil, din, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, engellilik veya benzeri başka bir özellik temelinde bir grubu veya grubun üyelerini hedef alan, onları aşağılayan, dışlayan, onlara karşı düşmanlığı, ayrımcılığı veya şiddeti teşvik eden her türlü ifadeyi veya eylemi ifade eder. Sosyal medyanın anonimiteye imkan tanıyan yapısı ve hızlı yayılma kapasitesi, nefret söyleminin geleneksel medyaya kıyasla çok daha geniş kitlelere ulaşmasına ve mağdurlar üzerinde daha derin etkiler bırakmasına neden olmaktadır. Hukuki açıdan ise nefret söylemi, salt bir fikir beyanı olmanın ötesine geçerek, kamu düzenini, genel ahlakı ve bireylerin temel haklarını ihlal eden bir suç unsuru haline gelebilmektedir. Bu noktada, Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün mutlak bir hak olmadığı, başkalarının haklarına ve kamu düzenine saygı göstermekle sınırlandığı anayasal ilkesi öne çıkmaktadır.
Türk Ceza Kanunu Kapsamında Nefret Söylemini Düzenleyen Maddeler
Türk Ceza Kanunu (TCK), sosyal medya da dahil olmak üzere her türlü iletişim ortamında işlenebilecek nefret ve ayrımcılık suçlarını açıkça tanımlamış ve yaptırıma bağlamıştır. Bu kapsamda öne çıkan maddeler şunlardır:
TCK Madde 122 - Ayrımcılık: Bu madde, kişiler arasında dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan bir ayrım yaparak; bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini, bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yasaklayan veya besin maddelerini vermeyen faillere hapis veya adli para cezası öngörmektedir. Sosyal medyada belirli bir gruba mensup kişilerin hizmetlere erişimini engelleyici veya onları dışlayıcı organize kampanyalar bu madde kapsamında değerlendirilebilir. Örneğin, bir konutun sadece belirli bir etnik kökene sahip kişilere kiralanmasını engelleyen paylaşımlar bu kapsamda değerlendirilebilir.
TCK Madde 125 - Hakaret: Bir kişinin onur, şeref ve saygınlığını ihlal edecek şekilde somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimseye karşı alenen işlenen hakaret suçu, sosyal medyada en sık karşılaşılan suç tiplerinden biridir. Paylaşımın "aleni" olması, yani belirli bir kişiye yönelik hakaret içeren bir tweet veya yorumun herkese açık bir şekilde yayınlanması, suçun oluşması için yeterlidir. Hakaret suçunun oluşması için, isnadın veya sövmenin, kişinin onur, şeref ve saygınlığını zedeleyecek nitelikte olması gerekmektedir. Savcılık makamları, mağdurun şikayeti üzerine veya re'sen soruşturma başlatabilmektedir. Hakaret suçunun cezası, Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinde düzenlenmiş olup, suçun niteliğine göre değişmekle birlikte, hapis veya adli para cezasıdır.
TCK Madde 216 - Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama: Bu madde, sosyal medyada nefret söylemi ile mücadelede en sık başvurulan düzenlemelerden biridir. Maddenin 1. fıkrası, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik edecek şekilde alenen aşağılayan kişiyi cezalandırır. 2. fıkrası ise, halkın bir kesimini, diğer bir kesime karşı kin veya düşmanlığa alenen tahrik eden kişi hakkında uygulanır. Yargıtay içtihatları, bir grubu sırf mensup olduğu din veya etnik köken nedeniyle aşağılayıcı ifadelerin, kamu barışını bozma potansiyeli taşıdığı gerekçesiyle bu madde kapsamında cezalandırılması gerektiği yönündedir. Örneğin, bir sosyal medya paylaşımında belirli bir dini grubun tüm üyelerini hedef alan genelleyici ve aşağılayıcı ifadeler kullanılması, TCK'nın 216. maddesinin ihlali anlamına gelebilir. Bu suçun oluşması için, eylemin "alenen" yapılması ve halkın bir kesimini diğerine karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmesi veya aşağılaması gerekmektedir. Bu madde kapsamındaki cezalar, Türk Ceza Kanunu'nun 216. maddesinde belirtilmiştir ve suçun niteliğine göre değişmektedir.
İfade Özgürlüğü ile Nefret Söylemi Arasındaki Sınır ve Yargıtay'ın Yaklaşımı
Anayasa'nın 26. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun vazgeçilmez bir unsurudur. Ancak Anayasa'nın aynı maddesi, bu hürriyetin; milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, genel ahlak ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini öngörmektedir. Yargıtay, sosyal medya paylaşımlarında bu sınırın aşılıp aşılmadığını değerlendirirken, "sosyal mesaj" ve "nefret söylemi" ayrımına gitmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun birçok kararında, eleştiri ile suç oluşturan eylem arasındaki farka dikkat çekilmiştir. Siyasi veya toplumsal bir eleştirinin sert bir dille yapılmış olması, tek başına suç oluşturmaz. Ancak, hedef gösterilen kişi veya grubun şeref ve haysiyetini zedeleyecek, onları aşağılayacak veya toplumda onlara karşı bir nefret ve düşmanlık duygusu uyandıracak nitelikteki ifadeler, eleştiri sınırlarını aşarak ceza hukukunun konusu haline gelir. Örneğin, bir politikacının icraatlarını eleştirmek ifade özgürlüğü kapsamındayken, onu mensup olduğu etnik veya dini grup üzerinden aşağılamak nefret söylemi kapsamına girebilmektedir. Bu noktada, somut olayın koşulları, kullanılan dilin üslubu, paylaşımın içeriği ve paylaşımın muhatap kitlesi üzerindeki olası etkisi birlikte değerlendirilerek bir sonuca varılmaktadır. Yargıtay, ifade özgürlüğünün sınırlarını belirlerken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını da dikkate almaktadır. AİHM, ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinde, demokratik toplum düzeninin korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması gibi unsurları göz önünde bulundurmaktadır.
Sosyal Medya Platformlarının Sorumluluğu ve İçerik Kaldırma Süreçleri
Sosyal medya platformları, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun kapsamında "yer sağlayıcı" olarak tanımlanmaktadır. Bu kanuna göre, içerik kendileri tarafından oluşturulmasa dahi, kullanıcıları tarafından paylaşılan ve hukuka aykırı olduğu tespit edilen içerikleri (nefret söylemi, hakaret, kişilik hakları ihlali vb.) çıkarmakla yükümlüdürler. Mağdurlar, platformlara doğrudan başvurarak içeriğin kaldırılmasını talep edebilirler. Platformun bu talebi yerine getirmemesi durumunda, mağdurlar mahkeme yoluna başvurabilir veya doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunabilirler. Bu süreçte, bir avukat aracılığıyla hukuki süreçlerin yürütülmesi, delillerin toplanması ve zamanında başvuruların yapılması açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, 5651 sayılı Kanun'da yapılan değişikliklerle, platformların nefret söylemi ve diğer yasa dışı içeriklerle mücadeledeki sorumlulukları artırılmıştır. Bu kapsamda, platformların, yasa dışı içerikleri bildirim üzerine veya re'sen tespit ederek kaldırmaları, kullanıcıları bilgilendirmeleri ve şeffaflık sağlamaları gerekmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Sosyal medya, bireylerin kendini ifade etmesi için güçlü bir araç olmakla birlikte, bu özgürlüğün sınırsız olmadığı unutulmamalıdır. Nefret söylemi, toplumsal barışı tehdit eden, bireyleri ve grupları hedef gösteren ve Anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleri ihlal eden ciddi bir suçtur. TCK'nın 122, 125 ve 216. maddeleri başta olmak üzere mevcut mevzuat, bu tür eylemleri açık bir şekilde yasaklamakta ve cezai yaptırıma bağlamaktadır.
Bireylerin sosyal medyayı kullanırken, paylaştıkları içeriğin hukuki sorumluluğunu taşıdıklarının bilincinde olmaları esastır. "Anonim" olduğu düşünülen hesaplar dahi, teknolojik takip yöntemleri ile tespit edilebilmekte ve failler hakkında soruşturma açılabilmektedir. Mağdur konumundaki vatandaşlarımız ise, hukuki haklarını korumak adına, nefret söylemi ile karşılaştıklarında içeriği delil olarak saklamalı, sosyal medya platformuna şikayette bulunmalı ve gerekli durumlarda bir hukuk bürosundan profesyonel destek alarak savcılık makamlarına suç duyurusunda bulunmalıdırlar. Nefret söylemi ile etkin mücadele, ancak toplumun tüm kesimlerinin hukuka olan saygısı ve yargı organlarının kararlı duruşu ile mümkün olacaktır. Ayrıca, sosyal medya platformlarının, nefret söylemi ile mücadelede daha aktif rol oynaması, kullanıcıları bilinçlendirmesi ve nefret söylemi içeren içeriklere karşı daha hızlı ve etkili önlemler alması gerekmektedir.